insana Karşı
Bilgi
sayar
Makinelerin yetenekleri İnsan yeteneğine ne kadar yaklaştı acaba? Paderborn'dakİ Computer.Gehirn (Yapay Zeka) sergisi bu konuda kuramsal bir tartışma yürütmüyor, bilakis bu karşılaştırmayı ziyaretçilerine bırakıyor. CHIP, "robot insanların" bugününe ve geleceğine ışık tutuyor.
sergi ziyaretçilerinin Tron-X'i görmezden gelmesi ola-naksız.Tron-X hafifçe öne eğilmiş, her bir ziyaretçiye tepeden donuk gözlerle dik dik bakıyor, doğruluyor ve ziyaretçiyi açılmış kolları ve cezbedici parmak hareketleriy­le içeriye davet ediyor. Tron-X birazcık ileri ve geri hareket ediyor, ama podyumdan aşağıya adım atmak içinse çok ap­tal... Kablolar ve çelik destekler onu yerine mıhlıyor ve o henüz "insan" geliştiricilerinin kendisine Öğreteceklerine bağımlı.
- Tron-X Paderborn'daki Heinz Nixdorf MuseumsForum (HNF) bünyesindeki sergide, bilgisayarların insanın dış gö­rünüşüne ne kadar yaklaştığını sergileyen robotlardan biri. Sergide şık tipler görmek mümkün. Ancak, yapay zeka ala­nında içsel değerler dış görünüşten daha fazla önem taşıyor: Serginin "Die Welt der Sinne" (Duyular Dünyası) bölümü, yapay sistemlerin ne oranda duyu algılayabildiği üzerine yo­ğunlaşmış. Bu sistemlerle ziyaretçi, pratik olarak onların, ay­rıca kendinin de, sınırlarını tanımak için Ölçümlerde bulu­nabiliyor. HNF'nin yöneticisi Kurt Beiersdörfer, "serginin eleştirisiz bir teknik gösteri olmaması" gerektiğini vurgulu yor.
Makineler beş duyu alanında arayı kapatıyor
"Duyular dünyası" alanının ilk numunesi, yani duvardaki DIN A4 formatındaki hasır göz önüne alındığında, bu insan heveslilerine kuşkuyla bakmak gayet doğal.
Bu basit yumuşak parçanın sırrı, yüzeyinin altında yatı­yor: Basınç sensörlerinden ibaret bir ağ, örneğin hasıra bir parmak ile basıldığında, en hafif basınç değişikliğini algı­lıyor ve bunu kırmızı ve mavi tonlarda bir monitöre yansıtıyor.
Robotlar, bu yapay deriyle, yumurta ya da ben­zeri basınca duyarlı şeylere daha özenli el atmayı Öğreniyor. Bu yapay deri, aynı zamanda çeşitli sakatlıklar sonrası kaybedilen duyuların yapay da olsa hissedilmesini sağlayabilecek. Bu, gü­nün birinde, yitip gitmiş beden (kemik ve bel) duyusunun tümüyle yerini alacak.
"İzninizle, Bedeniniz Tron-XI":
Heinz Nİxdorf
Museums Forum 'daki sergiyi ziyaret
edenler, bu insan robotu görmezden
gelemiyor. Tron-X insan görünümünün yanı
sıra bir insan gibi
hareket edebildiğini de gösteriyor.
CHIP | ŞUBAT 2002
Yapay deri şimdilik, sadece basınca tepki veriyor, çünkü sı­caklık, soğukluk ve acı için sensörleri bulunmuyor. Tüm ya­pay duyu organları gibi yapay-deri de, yalnızca hangi konu­da çalışmış ve hangi konuda veriler biriktirmiş ise, o konuyu tanıyor.
İnsanın kapasitesi de, ne öğrendiği ve beyninde ne depo­ladığına bağımlı. Örneğin insan burnu, 10 bin farklı kokuyu algılama yeteneğine sahip, ama bu, onun kokuları, üstelik de
acı duyularını sınıflandırırken, öteki tüm tat nüanslarından burun sorumludur.
"Bu iki duyunun bağlantılandırılması şimdiye kadar ya­pay olarak başarılabilmiş değil. Bu yüzden yapay tat organ­ları insani örneğe yaklaşamıyor" diyor, şu sıralar HNF'de sergilenen ve tadabildiğim öne süren hantal keramik bloğu­nun yaratıcılarından Ralf Borngraber. Bu keramik bloğunun yeteneği, sekiz adet titreşen kuars sensörleriyle aranan mal-
DOKUNMAK: Monitördeki renk örneği, yapay deri altındaki sensörlerin üzerine elle ne kadar güçle basıldığını belirtiyor.
KOKLAMAK: Yapay burnun kokuları tanıması İçin, 4 adet koku sensörü yetiyor.
TATMAK: Yapay dilin 8 adet sensörü, kullanım amacına göre tabakalandırılmış ve yalnızca aranan malzemelere tepki veriyor.
kokuların kaynağını görmüyorsa, adlandırabileceği anlamı­na gelmiyor. İçinde koku numunelerinin bulunduğu bir te­neke kutudan yayılan lavanta gibi tanıdık bir kokuyu bile, çiçeğini görmediğimiz takdirde güçlükle tanıyoruz. Ama ay­nı kutunun yanında yer alan, resimde gördüğünüz küçük yeşil aygıt için on saniye yeterli oluyor. Bu cihazın koku sen-sörleri, borucuk üzerinden yayılan gazlara tepki göstermek ve mevcut koku verileriyle karşılaştırmak için daha fazla za­mana gereksinim duymuyor.
İnsanın burnu kokulara hoş ya da iğrenç gibi bir tepki ve­rirken, yapay burun sadece kokluyor. Yapay burnun duygu­sal bir tepki vermemesi aslında bir dezavantaj değil. Yapay zeka duygular ile bağlantılı olmadığı içindir ki; hoş olmayan kokuları, örneğin gıda depolarında bozulan besinlerden ya­yılan kokuları belirlemek için birebir. Yapay burun, aynı za­manda İz süren köpeklere karşı bir alternatif olarak da gün­deme geliyor.
Koku duyumuzda olduğu gibi, tat alma duyumuz da çağ­rışımlarla donatılmıştır. Her bir ziyaretçiye verilen beyaz bonbonlarda, cola tadının olmasını kim bekler ki?
Koklamak ve tatmak duyularının insanda ne denli birbir­lerine bağlı olduğunu, beyaz bir tozcuğu bir kapalı ve sonra bir de açık burunla deneyen kişi anlayacaktır. Kişi ilk adım­da yalnızca "tatlı" kanısına varacak, ikincisinde ise vanilya aromasının tadına varacaktır. Dil yalnızca tatlı, ekşi, tuzlu ve
zemelere karşı kimyasal tepki vermek ile kısıtlı. Yalnızca gös­terilmesi gereken cevherlerin moleküllerinin bu tepkiyi tetiklemesi için, sensörlerin tabakalan-ması bu kullanım amacına yöneliyor. Verilerin değerlendirilmesi nöronal bir ağ tarafından üstleniliyor. Yapay dil ileride, tuvalet kuburlarında otomatikman idrardaki kan değerlerini ya da gömlekler­de onu giyenin şeker değerleri­ni ölçer hale gelebilir.
En azından işitmek ile il­gili yapay sistem, dıştan ba­kıldığında insandaki örneği­ni andırıyor. Kavkısında bir mikrofon bulunan küçük, beyaz alçıdan bir kulak, bir ke­ramik çininin kenarında bir zi­yaretçinin bir oluktan bir sikke düşürdüğüne kulak kabartıyor. Tüm bunlar, madeni paraların tü­münü neredeyse yüzde 100 tınısın-
Robot Mark, bizim mutluluk, kızgınlık ya da korku gibi mimiklerimizi taklit edebiliyor.
CHIP | ŞUBAT 2002
dan tanıyan bir sikke tanıyıcıya hizmet ediyor. Para düştü­ğünde, sistem bu iş için alıştırılmış bir nöronal ağı çözümle­yen ve depolanmış spektrumları her bir sikke için karşılaştı­ran bir frekans spektrumu oluşturuyor.
Söz konusu olan, asgari gürültü farklarını tanımak oldu­ğunda, bilgisayar programlan artık bizden üstün hale gelmiş bulunuyor. Örneğin, bir madeni paranın nasıl bir tını çı­kartması gerektiğini belgelemek için, sahte para bürosu bu
Sergideki yapay duyu organları, çok ilgi çekseler de, belir-leyici soru gündemdeki varlığını koruyor: Bu yapay yaratık­ları şimdiden zeki ve bilinçli olarak adlandırabilir miyiz? Bunun için, davranışlarının ve dış görünüşlerinin bizimki­lerden farklı olmamaları yeterli mi? Bu halde Tron-X'in yü­zünü gözünü çarpıtan ve bize üzüntü ya da sevinç gösterisi yapan hemcinsleri hedeflerine ulaşmış oluyor. Ve bir müzik çözümleme aleti olan Harmonet'in ustanın kendisi gibi bir
İŞİTMEK: Yapay kulak, keramik blok üzerine bir sikke düştüğünde, titreşimleri algılayıp, düşen parayı tanıyor. Bir insan, bunun için uzun süre alıştırma yapmak zorunda.
GÖRMEK: Nöronal ağlar, bilgisayar programlarına, tek yumurta ikizlerini bile birbirinden ayırma yeteneği kazandırıyor.
tip bir frekans ölçer kullanıyor.
Hakiki banknotları güvenilir bir biçimde sahtelerinden ayıran otomatlar sayesinde, hemen hepimiz yapay yaratıkla­rın artık görebildiğini biliyoruz. Bunların görsel merkezi "eğer, o halde" kurallarına göre çalışan bilgi temelli sistemle­re ya da nöronal ağlara dayanıyor. Yüz tanımaya yönelik gö­zetleme sistemleri ile donatılmış "gören" makineler, özellik­le 11 Eylülden bu yana, kamuoyu tarafından tartışılmaya başlandı.
ZN Vision Technologies AG'nin yüz tanıma sistemi Phantomas, yakından görülebiliyor. Acil durumlarda Pban-tomas, şüphelilerin fotoğraflarını mevcut sabıkalıların resim veritabanı ile karşılaştırıyor. Eğlence olsun diye, HNF ziya­retçileri dijital portrelerini Phantomas'a yükleyebilir ve hangi milletvekiline benzediklerini söyletebilirler.
Son durak: Yaratıcılık ve bilinç
Biyometrik tanıma alanındaki en önemli zorluk, mimik ve saç kesiminin değişebileceği ya da kırışıklıkların, gözlükle­rin, sakalların vs. yüze eklenebileceğinden ibaret. Phanto­mas görevini bir yüze elastik bir kafes atamak ve belirtileri çizgilerin düğüm noktalarında depolamak suretiyle çözü­yor. Esnek kafesin avantajı, bir yüzün belirtilerini yüz ifade­si değiştiğinde de tanıması. (Biyometri konusunda daha faz­la bilgi için CHIP 01/2002'ye bakınız.)
melodiye uygun sesleri besteleyebildiğine göre johann Se-bastian Bach İle özdeşleştirilmesi gündeme geliyor.
Harold Cohen'in ürünü, sürekli resimler tasarlayıp renk­lendiren resim programı Aaron da, hakiki bir sanatçı olarak sınıflandırılıyor olacak: Program, etten kemikten rakibiyle bestelemek ve resmetmek için aynı kural ve teknikleri kulla­nıyor. İlk bilgisayar grafikerlerinden biri olan Friedrich Na-ke, bu tip programların sanatsal özgünlüğü uğruna yürütü­len tartışmaları sükunetle izliyor: "Bir izleyici için resmin nereden geldiğinin hiçbir önemi yok. Olayın bütünü daha ziyade ideolojik bir sorun. Son kertede önemli olan izleyici­nin bakış açısı."
Bir makineyi, insan düzeyine çıkarabilecek gerçek zekaya henüz ulaşılamadı. Tron-X gibi bilgisayarlar ya da yapay du­yu organları, zeka, bilinç, yaratıcılık ve kültürün kökenini bilmediği sürece insanın basit, ama yetenekli olan taklitle­rinden öteye gidemezler.
HNF'deki elektronik burun projesinin danışmanı Frank Dittmann, yapay zekanın kusurlarını (açıklarım) söyle dile getiriyor: "Yapay zeka araştırmalarında ihtiyacımız olan şey; duygu ve düşünce yetisinin davranışa dönüşmesini birbirine bağlayabilecek sistemler." Makineler hareket edip, duyuları algılayıp, düşünüp, özgürce davranabildiklerinde, ancak o zaman gerçekten yapay zekadan bahsedebileceğiz.
KK/ Garo Antikacıoğlu, agaro@chip.com.tr
CHIP | ŞUBAT 2002
Yeni Ses Formatları
Herkes MP3'e Karşı
MP3'te hayat var! En çok tanınan bu müzik formatının tabii ki epey fazla sayıda da alternatifi var. CHIP, diğer seçeneklerin MP3'e karşı rekabet gücünü inceledi.
Müzik dünyasında bir gelişme olur olmaz, özellikle müzik endüstri­sinde bir şekilde temelleri sarsa­cak değişikler meydana geliyor. Müzik ta­kas borsası Napster'ın oluşması gibi. Napster ile birlikte bu alandaki piyasa ku­ralları aniden alt üst oldu. Elbette MP3 ol­masaydı Napster'ın oluşması da mümkün olmazdı.
ilk defa MP3 sayesinde kalite ve bü­yüklük arasında altın bir orta yol bulun­du. Gerçi, bütün formatların ortak numa­rası aynıdır, insan kulağının duyamaya­cağı hataları göze alarak, audio verilerini oldukça yüksek oranda küçültürler, böy­lece küçük bir hata payıyla bu sesler sıkış­tırılmış olur.
Bütün geliştiricilerine ve sevenlerine rağmen, gerçekte MP3 tembel bir stan­dart. Ama yine de, verileri hem azaltmak hem de mümkün olduğunca kaliteyi arttırmak için kayda değer sayıda çalışmalar yapıldığı ortada. Hala da devam ediyor.
Diğer standartlarda çok farklı bir nok­ta problem teşkil ediyor; kayıtların kopya-lanmaya karşı korunması. Çünkü endüst­ri, internet üzerinden para kazanmak is­teyeceği zaman, değerli verilerin haksız erişimine karşı korunmasını isteyecektir. Aslında bu sorun da, MP3 tarafından çoktan halledilmiş bir husus.
MP3 internette standart olarak yer edindi
Aslında MP3 hepsinden daha üstün görü­nüyor. Bu alanda daha büyük bir gelişme kaydedebilen başka bir ses standardı ol­madı. Bir ölçüde benzeri sayılacak Real Audio, akıcı işleyişi bakımından ilk sırada ama WMA, kaynağından dolayı, yani Microsoft evinden çıktığı için kazançlı. WMA, 1999'da Microsoft'un geliştir-
diği MS-Audio formatı geliştirilerek oluş­turuldu. Microsoft'un ısrarlı tartışmaları, kısa bir süre için daha iyi bir ses kalitesi­nin yanı sıra kopyalamaya karşı koruma hakkındaydı. Birleşik Dijital Haklar Yö­netimi, WMA formatındaki verilerin kopyalanmasının engellenmesini istedi. Ancak, bu yöntemle kısıtlama da, kısa bir süre sonra, küçük bir numara ile atlatıldı: Küçük bir araç ses kartında veri fırtınası­nı başlatıyor ve kayıtların başka bir for-matta gerçekleşmesini sağlıyor... WMA, özellikle Microsoft'un öncelikle kendi müzik formatını desteklemesinden dolayı MP3'e rakip sayılabiliyor. Kaliteleri karşı­laştırıldığında WMA'nın MP3 ile yarış­ması mümkün olamaz.
MP3pro üstün bir ses kalitesine sahip kodlama teknolojisi ve Thomson Multi-
CHIP | ŞUBAT 2002