"Kendimi tutamıyorum. Açken yiyo­rum, tokken yiyorum. Çalışmak İçin masa başına oturduğumda, eşimin ka­ba sözleri beni çileden çıkardığında, zeytinyağı şişesi yerde patlayıverdiğin-de, kendimi hep buzdolabının içine ba­kar, mutfak dolaplarını karıştırır bulu­yorum. Televizyon izlerken, pencere­den bakarken de yiyorum. Elime ne geçerse. Yemeden duramıyorum!"
Bağımlılık sözcüğü, bir kişinin baş­ka bir kişiyle, İşiyle, bir bilgisayarla ya da herhangi bir şeyle olan ilişkisini be­timlemek için rastgele kullanılan bir sözcük. Bilimsel yazındaysa bağımlılık daha çok nikotin, alkol ya da uyuştu­rucu gibi maddelerle ilişkilendİrîliyor. Ancak beyindeki "ödül sistemi"ne iliş­kin bilgilerin artması, yalnızca madde-lere değil davranışlara da gerçek an­lamda bağımlı olunabildiğini doğrula­mış durumda Artık biliniyor ki aşırı yeme ya da kumar oynama gibi saplan­tılı davranışların beyinde tetiklediği mekanizmaların, uyuşturucular, niko­tin ya da diğer kimyasalların tetikledi­ği mekanizmalardan farkı yok. Kısaca­sı beyin diyor ki "Ödül, ödüldür. İster bir kimyasalın, isterse de bir davranı­şın sonucu olsun." Ancak bir ödülün
sözkonusu olduğu her durumda, bu çok duyarlı komuta merkezinin tuzağa düşme riski de var.
İster madde, ister davranış bağımlı-lığını içersin, bağımlılık, bir olgu ola­rak çok yönlü ve karmaşık. Neden ba-zı insanlarda bu duruma karşı doğal bir bağışıklık var? Neden bazıları iste­diği kadar yiyip içip hiç birşeye karşı bağımlılık geliştirmezken, bazı kişiler de neredeyse dokunduğu herşeye ba-ğıımlı hale geliveriyor? Sorunun "ne­den" bölümünün yanıtları çevre, aile, yetişme tarzı, kalıtım vb. etkenlerin çok taraflı ve hâlâ da açıklık kazanma­mış bir etkileşimler bütününü içeriyor. Bağımlılığın biyolojisi çözüldükçe de
kültürel ve toplumsal etkenlerin rolü, beklenenin tersine, daha baskın olarak ortaya çıkıyor. Sözgelimi alkolizme ka­lıtımsal olarak yatkın kişilerde alkol bağımlılığı gelişmezken tersi gözlene­biliyor. Ancak sorunun "nasıl" bölümü günümüzde çok daha iyi bilinmekte. Neredeyse 19. yüzyılın sonlarına kadar aşırı alkol/ilaç alımına ilişkin sorunlar yaşayan İnsanlara, ya günahkar ya da suçlu gözüyle bakılmış. Bağımlılık söz­cüğü, ancak bundan sonra, aşırı mad­de kullanımı için hem bir açıklama, hem de tanı olarak tıp alanına girebil­miş. 1950'lerde Dünya Sağlık Örgü-tü'nün alkolizmi bir hastalık olarak sı-nıflamasıysa bağımlılar açısından bir anlamda dönüm noktası olmuş. Çünkü bu şekilde sorunun, bağımlı kişilerin denetimleri dışında olduğu ve cezadan çok tedaviye gereksinim duydukları bi­linci yaygınlaşmaya başlamış. Ama bu bir hastalıksa, hastalığa nasıl ve neden yakalanılıyordu? Bir görüşe göre ba­ğımlılık duyulan madde bir süre alın­dıktan sonra, alımın kesilmesiyle orta­ya çıkan terleme, titreme, sinirlilik, aji-tasyon gibi olumsuz "yoksunluk" belir­tilerinin varlığı, kişilerin bu maddeleri almayı sürdürmelerinin nedeniydi,
BİLİMveTEKNİK 64 Ocak 2002
Tam bir kısır döngü! Ya döngüyü baş­latan? Dahası, kokain gibi bazı madde­ler, kendilerine karşı tolerans geliştiril-mediği (bağımlılık kapsamında tole­rans, bağımlılık duyulan maddenin bel­li dozlarının yeterli gelmeyip, giderek daha fazlasına gereksinim duyulması anlamına geliyor), ayrıca kesilmeleri durumunda da ortaya yoksunluk belir­tileri çıkmadığı halde bağımlılık yaratı­yordu. Öyleyse kişinin o maddeyle ya da bağımlılığın nesnesiyle kurduğu başka bir "İlişki" olmalıydı. Bazı mad­delerin, kimyaları gereği kişilerde ba­ğımlılık yaratmaya diğerlerinden daha yatkın olduğu yadsınamaz. Ancak bu, bağımlılığın oluşması için yeterli değil. Kişinin bir maddeyle olan 'ilişkisinin. maddenin kendisinden çok, tetikledjği nörokimyasal mekanizmalar aracılığıy-la kurulduğu artık jyi biliniyor.
Madde bağımlılığı konusunda -yeni veri birikimleriyle de birlikte- yerini oldukça sağlama almış olan bu bakış açısı, nereye oturtulacağı konusunda bilimadamlarım oldukça uğraştırmış olan davranışsal bağımlılığı da altık gölgeden çıkarmaya başlamış durum-da: Bağımlılık, merkezinde bir sinirsgl-biyokimyasal mekanizma barındırıyor-sa, bu mekanizmadan payını alan,neden yalnızca "maddeler" olsun? Belirli davranışlar da, aynı beyin yapılarını harekete geçirip beyindeki aynı biyo-kimyasal sürece el koyamaz mı? Şu an-da" konu üzerındeki araştırmaların_yo-ğunluk kazandığı nokta da bu.
Bir davranışın bağımlılık yapıcı ola­rak nitelendirilmesi, ayrıcalıklar ol­makla birlikte, genel kabul görmüş ba­zı ölçütlerden en az birkaçına uygun­luğuna bağlı. Davranışın büyük sıklık­la ve düşünülenden uzun bir süre bo­yunca yinelenmesi; davranışı gerçek­leştirmek için sürekli bir istek duyul­ması ve sonlandırma konusunda da en az bir-iki başarısızlık yaşanması; dav­ranışla ilgili düşüncelerin, belli bir za­man aralığında asıl yapılması gereken işlerin önüne geçmesi; davranışı ger­çekleştirmek uğruna önemli bireysel veya toplumsal etkinliklerin kısılması veya bırakılması; yol açtığı ciddi so­runların bilincine karşın davranışın sürdürülmesi; istenen etkiye ulaşmak için davranışın şiddet veya sıklığını ar­tırma gereksinimi; davranışın gerçek­leştirilememesi durumunda duyulan huzursuzluk,
ışığında .davranışsal bağımlılık. genel bir ifadeyle kişinin bir etkinlik_veya davranışı, değerler sistemine_karşı ve-ya zararına o]duğu_halde sürdürmek; te ısrar ederek, yada şiddetini denetleyemez hale gelmesi. Bunlar madde bağımlılığıyla ilgili olarak bili­nenlerle hiç de çelişkili değil. Sonuç­ta, madde bağımlısı bir kişinin, o mad­deye duyduğu fiziksel gereksinime benzer şekilde, belli bir davranışa ba­ğımlı hale gelmiş kişi de, farklı düzey­lerde olmak üzere yeme, alışveriş yap­ma, çalışma, cinsellik, kumar gibi ko­nularda fiziksel nitelikli bir saplantı geliştirebiliyor.
Beynin Ödül Sistemi
Gecenin bir saati. Buzdolabında doğru dürüst birşey yok. Canınız tatlı birşeyler istiyor ve evin İçinde dolaş­maya başlıyorsunuz. O kutuyu, bu do­labı açıyor ve yiyecek tek bir lokma için mutfağın altını üstüne getiriyor­sunuz. Buzdolabını sekizinci açışınız-
da, en arkalarda bir yerde, birden gö­zünüze çarpan asırlık küçük reçel ka­vanozu İmdadınıza yetişiyor ve hırsla ağzınıza iki kaşık reçel atıyorsunuz. Kavanozu tekrar yerine bırakıp buz­dolabının kapağını kapadığınızda ar­tık rahatlamış ve sakinleşmiş durum­dasınız! Bu güçlü dürtünün ardında yatan, büyük ölçüde, beyindeki "ödül sistemi". Sistemi oluşturan sinir hüc­resi toplulukları ya da ağı, hayatta kal­mamızı sağlayan yeme, İçme gibi ey­lemleri yerine getirdiğimizde etkinleşi-yor ve bize çabamızın ödüiü olarak bir haz duygusu veriyor. Ancak bağımlı­lık yapıcı bir madde de aynı sistemi harekete geçirebiliyor; hatta bununla da yetinmeyip sistemi gaspediyor. Üs­telik bazen o derecede ki, kişi, yaşam­sal etkinliklerini bir kenara itip madde alımını ısrarlı şekilde tekrarlayabili­yor. Beyindeki bu devre ve bağlantıla­rın işleyişine ilaç veya maddelerle mü­dahale etmek mümkünse, 'doğal' ödüllerle müdahalenin de mümkün ol­ması gerektiği, araştırmaların dayandı­ğı nokta.
1950'li yıllarda yapılan bir çalışma, farelerin bazı koşullarda, beyinlerinin bir bölümünü elektrodlarla aşırı uya­rılmış halde tutmak uğruna kendileri­ni su, yiyecek, ya da çiftleşmek zevkin­den mahrum bırakmayı yeğlediklerini göstermiş. Beynin elektrodlarla uyarı­lan bu bölümüne "ödül merkezi" adı verilmiş. Araştırmalar daha ileri bir düzeye gelip de haz duygusunun, bir­biriyle bağlantılı birkaç bölgenin etki­leşimli işlevinden kaynaklandığı farke-dilince, sistemi bir merkez yerine dev­re olarak açıklama gereği doğmuş.
Beyin ödül sistemi/devresinin ana elemanları, limbik sistem denilen ve
Beyin ödül sistemi (üstte) ve madde bağımlılığı sonucu sinir uzantılarında görülen değişiklikler
Ocak 2002 65 BİLİM.ve.TEKNİK
temel olarak vücudun iç düzenlemesi, bellek, Öğrenme ve duygularla ilgili iş­levsel bir bütünün parçalan. Bu sis­tem ayrıca, güdüler, cinsel davranışlar ve beslenme davranışlarının yönlendi­rilmesinde rol alıyor. Limbik sistemin "nucleus accumbens" (nucleus=çekir-dek; beyin ve merkezi sinir sisteminin diğer kısımlarında, belirli bir İşlevi üst­lenmek üzere bir araya gelmiş sinir hücresi gövdelerinin oluşturduğu top­luluk) ve ortabeyinde yer alan "ventral tegmental alan" hücreleri, ödül siste­minin en önemli İki elemanı. Davranış­ların denetiminde rol oynayan ve bey­nin alın lobunun ön kısmında bulu­nan "prefrontal korteks" bölgesiyse devrenin bir diğer istasyonu.
Ödül sisteminin işlerliği de, beynin diğer sistemlerinde olduğu gibi, bü­yük ölçüde sinir hücreleri arasında uyarı iletimini sağlayan kimyasal mad­delere, "sinirsel ileticilere" (neurot-ransmitter) bağlı. Serotonin, dopamin, GABA (gama-aminobütirik asit), enke-falin gibi farklı yapıdaki ileticilerin ki­mi uyuşturucu, kimi uyarıcı, kimi fren­leyici etkide bulunarak, beynin farklı işlevler üstlenmesini sağlıyorlar; ek­siklikleri ya da fazlalıklarıysa nörolo­jik ya da psikiyatrik sorunlara neden olabiliyor. Davranışsal-ruhsal sorunla­rı çözümlemede yardımcı olmak üzere verilen neredeyse bütün ilaçlar da, et­kilerini bu İletici sistemleri üzerinde gösteriyorlar; sistemin etkisini artır­mak, azaltmak, ya da frenlemek şek­linde. Yalnızca ödül sistemi İçin değil, bütün sinir sistemi için geçerli olmak üzere, İşleyiş kabaca şöyle: İletici, si­nir hücresinin gövdesinde sentezle-nerek, kesecikler halinde paketle­niyor ve akson denilen sinir hüc­resi uzantısı boyunca, hücrenin diğer hücreyle karşı karşıya geldi­ği "sinaps" bölgesine kadar iletili­yor. Aksonun bu ucunda uyarı ge­lene kadar bekleyen iletici, sinir hücresinin uyarılmasıyla, iki hüc­re arasındaki "sinaps aralığı"na salınıyor ve ardından ikinci hüc­rede bulunan alıcılar (reseptör­ler) tarafından tutuluyor. Uyarı böylece bu ikinci hücreye de iletil­miş oluyor. Sinaptik aralıkta kalan sinirsel ileticiler, ya enzimler tara­fından etkisiz hale getiriliyor, ya da ilk hücre tarafından geri alınarak de­polanma ya da yeniden kullanım İçin
İki sinir hücresinin bağlantı kurduğu sinaps bölgesinde dopamin salım ve geri-alımının gösterimi
tutuluyor. Parçalanma yoluyla etkile­rinin azaltılması ya da durdurulması, sinir sistemi etkinliklerinin denetimin­de önemli.
Başa dönersek, çeşitli gruplardan ilaçlar veya maddeler, etkilerini bu ile­tim sisteminin herhangi bir veya bir­kaç aşamasına müdahale ederek gös­teriyorlar. Sözgelimi hem uyarıcı, hem de haz verici nitelikteki amfetamin, bu etkisini dopamin adı verilen sinirsel ileticinin sinaps-öncesi hücreden salı-nımını uyararak, ve hücrece geri-alımı-nı engelleyerek gösteriyor. Kokainin etkisiyse (doza bağlı olarak), ilgili alı­cıları bloke ederek yine dopaminin ge-ri-alımını engellemek biçiminde.
Beyin ödül sisteminin işlerliğinde ön plana çıkan sinirsel iletici, dopa-
min. Bir madde ya da davranışa bağlı olarak etkinleşen sistemin ana istas­yonları olan nucleus accumbens ve ventral tegmental alan hücreleri, do-pamin yapım ve şahmını artırıyorlar. Dopamin salımıysa, haz duygusunun ortaya çıkmasının nedeni. Aynı tepki, bağımlılık yapıcı maddelerin etkisiyle de ortaya çıkıyor. Üstelik daha şiddet­li, dopamin düzeyinde ani ve keskin bir artış yaratacak şekilde. Normalde dopaminin, kendisini salan hücrece geri-alımı beklenirken -maddenin özelliğine bağlı olarak- çoğu durum­da dopamin alıcılarının bloke olması, dopaminin, salındıktan sonra gidecek bir yer bulamayıp sinaps aralığında kalması ve birikmesiyle sonuçlanıyor. Maddenin yinelemeli alımıyla dopa­min düzeyinin artışı, kullanıcı İçin normal" olan düzeyin de artma­sıyla, yani normal tanımının değişimiyle sonuçlanıyor. Sözcüğün tam anlamıyla ar­tık ödüle doyamaz duruma gelmeye başlayan bu kişi, dopamini bu yeni normal dü­zeyinde tutabilmek için madde alımını ya da davra­nışı sürdürmek zorunda kalıyor.
Haz
Duygusunun Ötesi ve Bellek
Bağımlılık yapıcı birçok maddenin, uzun süreli kullanımdan sonra verdiği haz azaldığı halde kişi neden hâ-
BİLİM veTEKNİK Ocak 2002
la o maddenin alımında ısrar ediyor? Yaşamının altüst oluşuna kendisi de tanık olurken, en önemlisi kendisi de 'kurtulmak' isterken? Araştırmacılar sorunun yanıtını bulmak için gerekli ipuçlarını, beynin güdülenmeyi denet­lemede yardımcı bölgelerinde arıyor ve bu bölgelerdeki değişiklikleri, madde kullanımının başlangıcından haftalar, aylar,- hatta yıllar sonrasına kadar izli­yorlar. Bu konuda ilginç bulgular var. Öyle görünüyor ki bağımlılığın dayan-dığı sinirsel mekanizmalarla, öğrenme ve bellek mekanizmaları arasında bü-yük ortaklıklar var. Çünkü madde kul­lanımıyla ödül sistemi ve belleği dü-zenleyen diğer beyin bölgelerinde ben-zer değişimler ortaya çıkıyor. Hem madde alımı, hem de öğrenme sinaps yapısını değiştiriyor genleri açan mol
eküller sinyal dizinlerini başlatıyor ve kalıcı davranış_biçimleri_ortaya çıkara-biliyor. Sözgelimi bir..sinir hücresinin uzantıları, diğer sinir hücreleryle sık-lıkla bağlantı kurduğu bölgelerde da-ha fazla dallanma gösteriyor.Aynı et­ki, bağımlılık yapıcı maddelerin alımın­da da ortaya çıkıyor. Hayvanlarla yapı­lan deneyler, hayvanın bir maddeye duyarlı hale getirilmesiyle, nucleus ac-cumbens, ventral tegmental a!an hüc­releri ve alın lobu ön bölgesindeki si­nir hücrelerinin yoğunluğunun ve uzantı sayısının arttığını göstermiş du­rumda.
Bellek araştırmacıları, anıların hem bilinçli, hem de bilinçsiz şekilde hatır­lanabileceğim iddia ediyorlar. Bağımlı­lığa uyarlanacak olursa kişiler, geç­mişte aldıkları bir maddenin verdiği hazzı, ya da bir İlacın onları moral çö­küntüsü durumundan çıkardığını ha­tırlayıp, aynı şeyi yinelemek isteyebi­lirler. Ancak bu, bağımlılığı yine de açıklamıyor. Bilinç-dışı (non-consci-ous) anılarsa araştırmacılara göre in­ceden inceye İşliyor ve bağımlılığın zorlayıcı bileşenine asıl katkıda bulu­nanlar da bunlar. Zil sesini duyup da ağzı sulanan Pavlov'un köpeği misali, buzun bir bardak içinde çıkardığı sesi duyan bir kişide de, daha Önce aldığı alkol çağrışım yapabiliyor. Her ipucu­nun bu kadar açık olmadığı, belirli bir yer ya da kokunun o madde İçin uyan­dırdığı açlık hissinin, kişi tarafından il­le de farkedilmesi gerekmediği düşü­nülürse, bu bilinç-dışı anıların anlamı daha iyi ortaya çıkıyor.
de bağımlılarında olduğu gibi yoksun­luk belirtileri (terleme, sinirlilik, uyku­suzluk, vs.) gösterebiliyorlar. Yale Üni-versitesi'nde manyetik rezonans gö­rüntüleme (MRI) tekniğinin uygulan­dığı bir çalışmada kumar bağımlıları­na, kumar oynayan insanların görün­tülerinin, kokain bağımlılarına da ko-kaini çağrıştıran görüntülerin kayde­dildiği videolar seyrettirilmiş. İki grup­ta da, beyinde etkinleşen alın lobu ve limbik sistem bölgelerinin aynı olduğu görülmüş. Minnesota Üniversitesi Tıp Okulu'ndan psikiyatrist S. W. Kim ise, yaptığı çalışmada madde bağımlıları­nın olumlu cevap verdikleri bazı ilaç­lara, kumar bağımlılarının da benzer tepkiler verdiklerini görmüş.
Ya yemek? Hern günlük hayatımı­zın, hem sağlığımızın önemli bir bölü-münü oluşturan, üstelik çoğumuzun da zaman zaman aşırıya kaçabildiği bu eylem de bağımlılığa dönüşebilir rni? Yiyeceğe zaten bağımlı değil miyiz? Uz­manlar, aradaki sınırın ince olduğunu, ancak ciddi bir saplantı haline gelmiş yeme eyleminin, hem sağlık, hem de aksattığı gündelik yaşam akışı bakımın­dan, aşırı yemekten çok farklı bir dav­ranış olduğunu söylüyorlar. Bunun için biyokimyasal kanıtlar da var. ABD Brookhaven Ulusal Laboratuvarı'nda, yine PET tekniğiyle yapılan bir çalışma, beyin Ödül sistemine ait merkezlerde -tıpkı madde bağımlılarında olduğu gi­bi- dopamin alıcılarının azalmış oldu­ğunu göstermiş. Araştırmacıların bu konudaki yorumlarıysa, bu kişilerin, dopamin alıcılarının azlığı nedeniyle zayıf durumdaki ödül sistemini hareke­te geçirmek İçin daha fazla miktarda ve sıklıkta yiyerek 'ödülü zorla aldıkları' şeklinde. Araştırmacılar, tavuk mu yu­murtadan, yumurta mı tavuktan mese­lesini de yadsımıyor bu arada; beyinde saptadıkları farklılıkların, saplantılı ye­me davranışının nedeni mi sonucu mu olduğunu, salt bu çalışmaya dayanarak açıklamanın mümkün olmadığını söy­lüyorlar. "Bulemi" olarak adlandırılan ve aşırı yiyip ardından kusmayla karak-terize durumu da bağımlılık kapsamına alanlar var. Minnesota Üniversite-si'nden Patricia Faris buleminin de madde bağımlılığı gibi İstemli olarak başlatılıp, sinir sisteminde oluşturduğu değişiklikler nedeniyle saplantıya dö­nüşebildiği ve ödül sistemiyle çok ya­kından ilişkili olduğu görüşünde.
Bağımlılık Yapıcı Davranışlar
Herhangi bir davranış, tıpkı aç kar­nına yenen bir dilim pasta gibi, ödül sistemini harekete geçirebilir ve yine herhangi bir davranış, sistemi ele de geçirebilir. Bir davranışın bağımlılık yapıcı özelliği, önce de belirtildiği gibi davranışın kendisinden çok, onunla kurulan ilişkiden kaynaklanıyor; söz­gelimi televizyon seyretmek bazı ne­denlerle bir insan için bağımlılık hali­ne gelirken bir diğeri için hiç birşey ifade etmeyebiliyor. Ancak tıpkı bazı maddeler için olduğu gibi, ödül siste­mini 'tuzağa düşürmeye' yatkın bazı davranışlar da var. Madde bağımlılığı­na en çok benzetilen kumar bağımlılı­ğı, bunlardan biri.
Bir rulet ya da poker masasına tek bir kez oturmak bile, bazı İnsanlar için, bir kabusun içinde tutsak kalma­ya eşdeğer bir sürecin başlangıcı. Ge­nellikle de filmler sayesinde hiç de ya­bancı olmadığımız bu tür kişiler, şan­sın kendilerine yeniden mutlaka güle­ceği sanrısıyla, yaşamlarının bir zar atımıyla diğeri arasında kalan bölümü­nü tümüyle silebiliyorlar. Kumar oy­nayamadıkları zamanlardaysa, daha hafif düzeyde olmak üzere, tıpkı mad-
Ocak2002 67 BİLİM veTEKNİK
Komedi dizileri ya da filmlerinin çok tanıdık ve defalarca yinelenen sahnesi: Sokak kapısı açılır, İçeriye kendinden son derece memnun me­sut, biraz da hınzır bir İfadeyle süslü bir kadın girer, ardından da yüzü ta­şıdığı paketlerle görünmez haldeki zavallı kocası! İçinde bulunulan mo­ral çöküntüsünü, cicili bicili binbir çe­şit mallar sunan tüketim dünyasına dalıp, cepte kalan son parayı aslında hiç de gereksinim duyulmayan bir abajuru alarak gidermeye çalışmak, çok kişi için yabancı bir durum olma­sa gerek. Ancak "alışveriş bağımlısı". olmak, uzmanlara göre bundan çok farklı birşey. Yılda 150.000 dolar ka­zanan Amerikalı bir kadını 250.000 dolarlık karşılıksız çek yazmaya, kre­di kartı borcunu 500.000 doların üze­rine çıkarmaya (satın aldıkları arasın­da 7,000 dolarlık bir kemer tokası, 9.000 dolarlık bir çanta da olmak üzere!) iten şeyin, masum bir 'alışve­riş kaçamağı'nın ötesinde birşey oldu­ğu kesin. Uzmanlar da, alışveriş ba­ğımlısı olarak nitelendirilebilecek bu tür kişilerin genelde altından kalka­mayacakları borçlara battıklarını, ev­lerinin satın alınıp da bir kez bile kul­lanılmayan, hatta aynı türden bazen onlarca, yüzlerce eşyayla istiflenmiş olabileceğini söylüyorlar. Bu alışveriş atakları, yine uzmanlara göre, büyük sıklıkla depresyon veya kaygı durum­ları ardından geliyor. Harvard Üniver-sitesi'nden bağımlılık konusundaki araştırmalarıyla tanınan Howard Shaffer, saplantılı alışverişin kişi üze­rindeki etkileriyle madde bağımlılığı etkilerinin, yoksunluk belirtileri de dahil olmak üzere çok benzediğini, ikisinin de depresyon, suçluluk duy­gusu, kaygı ve yorgunluk yarattığını söylüyor. Araştırmaların bir­çoğu da durumun, kişilerin denetimi dışında olduğunu gösteriyor. Konu üzerindeki ilginç bir gelişme, Stanford Üniversitesi Tıp Okulu'nda geçen yıl yapılan bir çalışmay­la İlgili. Celexa adıyla piyasaya sürülmüş bir ilacın alışveriş bağımlıları üzerindeki etkile­rinin gözlendiği çalışmada, Celexa'nın gerçekten de en­gellenemez alışveriş güdüsü­nü zayıflatma konusunda işe yarayabileceği sonucuna varıl-
mış. Ancak çalışmayı yürüten araştır­macılar bile, çalışmanın henüz küçük bir gruptan fazlasını kapsamadığını, ayrıca Celexa'nın tedavideki rolü üze­rinde kesin birşey söylemeden önce, psikoterapi benzeri bazı etkenlerin de iyileşmedeki rolünü iyice araştırmak gerektiğini söylüyorlar. Üstelik bu ilaç, depresyon, fobi, kaygı vb. durum­ların tedavisinde de yardımcı olarak kullanılıyor. Etken maddesi sitalop-ram, sinirsel iletici serotonin'in sinir hücrelerince geri-alımını engelleyerek sinaps aralığında daha uzun süre kal­ması, dolayısıyla daha uzun süre etki­li olmasını sağlıyor. Serotonin eksikli­ğinin, bu tür sorunların ortaya çıkma-sındaki rolü gözönüne alınırsa, asıl so­ru belki de şu: Celexa, depresyona İyi geldiği, depresyon da alışveriş bağım­lılığının bir öncülü olabildiği için mi ilaç bu kişilerde işe yarıyor? Özetle, bu konuda henüz kesinleşmiş birşey yok.
internet bağımlılığı, Amerika Psiko­loji Derneği'nin tanımlamasıyla 'psiko­lojik bozukluklar' kapsamında. Belirti-leriyse kabaca İnternet'te geçirilen sü­renin giderek uzaması ve bu süre üze­rindeki denetimin bütünüyle ortadan kalkması, eş veya yakınlara bu süreyle ilgili yalan söyleme, sabah kalkar kalk-
maz İnternet'e bağlanma gereksinimi, süreyi kısma konusunda tekrarlı başa­rısızlığa uğrama. Ancak, bilimadamla-rı arasında, bu bağımlılığı diğerleriyle birlikte ele alma konusunda kuşku du­yanlar yok değil; kişileri İnternet'e bağlayan unsurların çoğunun, inter­net olmadan da bağlandıkları unsurlar olduğunu (kumar, alışveriş vb.) vurgu­luyorlar.
Bağımlı hale gelinebilen davranışla­rın listesi, bu sayılanlarla elbette bit­miyor. Dahası, bir davranışa bağımlı olmak, uzmanlara göre diğer bir dav­ranışa karşı bağımlılık geliştirme eşiği­ni de düşürüyor. Yalnızca maddelerin ödül sisteminin işleyişini değiştirebil­diğini, davranışsal bağımlılığın, siste­mi harekete geçirse de onu değiştire­cek güçte olmadığını savunanlar da var. Ancak bu çok karmaşık ve çok bi-leşenli süreçle ilgili olarak araştırmacı­ların hemfikir olduğu bir nokta varsa, o da olup biteni anlamanın, iki sinir hücresinin biraraya geldiği sinapsların yapısını anlamaktan geçtiği. ABD'deki Uyuşturucuyla Mücadele Ulusal Ensti­tüsü başkanı Alan Leshner'in dediği gibi, "hem davranışsal, hem de biyolo­jik düzeyde olmak üzere, bağımlı olan ve olmayan beyin arasındaki farklar hakkında bildiklerimiz hiç de az değil. Asıl eksiğimiz, ikisi arasındaki geçiş sürecine ilişkin bilgiler."
Zeynep Tozar
BİLİM ve TEKNİK 68 ocak 2002