|
||||
|
||||
Son yıllarda klonlamanın, özellikle yaşlanmaya ve hastalıklara bağlı hücre ve doku kayıplarının tedavisinde ve üreme amaçlı olarak kullanılması gündemde. Yeni ilaçlar geliştirilmesi ve hastalık nedenlerinin ortaya çıkarılmasında da klonlama umut vaat ediyor. Bilimadamları, soyu tükenmekte olan canlıların gen havuzlarındaki çeşitliliği artırmak ve bu hayvanları çoğaltmak amacıyla da klonlamadan yararlanıyorlar. Ülkemizde de, TÜBİTAK Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji Araştırma Enstitüsü, sığır cinslerini iyileştirmek üzere bu yıl klonlama çalışmalarını başlatmaya hazırlanıyor.
|
||||
|
||||
Klonlama, potansiyel uygulama alanları nedeniyle birçok araştırmacının büyük ilgisini çekiyor. Hastalıklı doku ve organların yerine kullanılacak yeni hücre ve dokuların yaratılması, yani tedavi amaçlı klonlama bunlardan yalnızca biri. Kök hücreler, kendilerini yenileme ve bedendeki özelleşmiş hücre tiplerine dönüşme yetisine sahip hücreler. Döllenmeden sonra embriyo gelişmesinin en baştaki evreleri sırasında var olan "embriyonik" kök hücrelerin önemiyse, bunların bilinen 200'den fazla hücre tipine dönü-şebilmesinden geliyor. Soyu tükenmekte olan canlıların çoğaltılabilmesi ve gen havuzlarının genişletilmesi, insanlarda görülen kimi hastalıkları taşıyan hayvanların ya da üstün bazı özelliklere sahip büyük ya da küçükbaş hayvanların üretilmesinde kullanılması olasılıkları da embriyonik kök hücre teknolojisinin önemini artırıyor.
Hastalardan alınacak kök hücrelerin incelenmesi, bazı insanların kimi hastalıklara neden başkalarına göre daha yatkın olduklarının da anlaşılmasına yarayacak. Araştırmacılar, beden hücrelerimizde ya da anne babalarımızın sperm ve yumurta hücrelerinde oluşan kalıtsal mütasyonların belli bileşimlerinin nasıl olup da insanları hastalıklara yatkın kıldığı, hastalığın hangi yaşta çıkacağını nasıl belirlediği üzerinde düşünmeye başlıyorlar. Şe-
|
ker hastalığı ve Parkinson gibi hastalıkları incelemenin yollarından biri de, hastadan ve kontrol grubundakiler-den embriyonik kök hücre dizileri alarak, bunları kültür ortamında Parkinson hastalığında rol oynayan sinir hücrelerine dönüştürmek ve hastanın hücrelerinin neden öldüğünü ortaya çıkarmak. Bir sonraki adım, bu hücre-
|
lerin canlı kalmasının yolunu bulmak olacak. Hastalardan kopyalanan embriyonik kök hücre kültürleri, ilaç denemeleri ve gen tedavisi denemelerinde kullanılmak üzere neredeyse sınırsız bir hastalıklı kök hücre kaynağı sağlayabilir.
Embriyonik kök hücre araştırmalarında, klonlanmış bir embriyonun yal-
|
||
|
||||
|
||||
BİLİM ve TEKNİK 44 Ocak 2002
|
||||
|
||||
|
||||
nızca beş gün boyunca gelişmesine izin verilmesi yeterli. Herkes, kök hücre çalışmalarının, insan hastalıklarının tedavisinde kökten değişimler yaratacağı düşüncesinde birleşiyor. Yıllar süren deneyler sayesinde, iyileştirme amaçlı klonlamanın ilk aşaması olan, klonlanmış hücrelerden embriyonik kök hücreler elde etmek bugün yakın bir hedef gibi görünse de, bilim adamları bu hücrelerin hastalara aktarılacak organ ve hücrelere nasıl dönüştürülebileceğini anlamaktan henüz çok uzaklar. Bu yöntemin ekonomik açıdan da değerlendirilmesi gerekiyor. Çünkü, organ nakillerinde aktarılan organın bağışıklık sistemince reddedilmesi sorununu çözecek yeni bir yöntem de geliştirilebilir. Böyle bir durumda, hastalardan klonlanmış embriyoların üretilmesi gereksinimi ortadan kalkar.
|
|
|||
yumurta hücresi gibi spermle döllenebiliyor. Ancak, bu yöntemin insanlarda kullanımına başlanmadan önce çözülmesi gereken sorunlar var. Normalde, erişkin bir insan yumurta hücresinde, iki set kromozom bulunuyor. Bunlardan biri, kalıtım yoluyla kadının annesinden, ötekiyse babasından geliyor. Yumurta döllendiğinde kromozomlarının yarısı hücre dışına atılıyor. Yumurtayı dölleyen sperm, kromozomları bütünleyecek olan seti sağlıyor. Araştırmacılar, bir beden hücresinin çekirdeğini, kalıtsal malzemesi çıkarılmış erişkin bir yumurtaya aktararak, bu süreci bir ölçüde taklit edebileceklerini bulmuşlar. Yeniden "oluşturulmuş" yumurta hücresini elektrik akımıyla uyararak, çekirdeğin ikiye bölünüp iki "pronucleus" oluş-
|
turmasını sağlayabilmişler. Daha sonra bunlardan birini çıkararak, sperm enjekte edip döllemeye çalışmışlar ve bunu başarmışlar. Ancak, ortaya çıkan embriyolar, bir ya da iki hücre bölünmesinden sonra gelişimini durdurmuş.
Nuh'un Gemisi
Klonlama alanındaki ilerlemeler, yaşam alanları onarılana ve yeniden doğaya dönene kadar hayvanat bahçelerinde üretilmeye çalışılan soyu tehlikede olan hayvanları çoğaltmak için de kullanılabilir. Ancak, klonlamanın asıl önemi, araştırmacılara, sayıları çok azalmış hayvan topluluklarının gen havuzlarına yeni genler katma olanağını vermesi olacak. Birçok hayvanat bahçesinde, spermleri toplayıp saklayacak donanım bulunmuyor. Yumurta hücreleri de hem güç elde ediliyor, hem de dondurulduğunda zarar görüyor. Ancak, beden hücreleri saklanmış hayvanları klon-layarak, araştırmacılar o bireyin genlerini yaşamda tutacaklar ve soyu tükenmekte olan türlerin genetik çeşitliliğini korumuş olacaklar. Aslında, tükenme tehlikesinde olan canlıların klonlanması, üzerinde çok tartışılan bir konu. Kimi uzmanlara göre, bu canlılarda birey sayısının düşmesine bağlı olarak zaten azalmış olan genetik çeşitliliği daha da azaltabilir. Öte yandan, klonlama çalışmalarının, türlerin ayakta tutulmasında asıl önemli olan yaşam alanlarının korunması
|
|||
Yapay Yumurta Hücreleri
Lozan'da yapılan bir konferansta sunulan yeni bir klonlama yöntemi sayesinde, yumurta hücresi üretemeyen kadınların da günün birinde kendi kalıtsal özelliklerini taşıyan çocukları olabilecek. ABD'deki Cornell Üniver-sitesi'nden araştırmacıların çalışmaları henüz kuramsal düzeyde olsa da, kısır kadınlara umut veriyor. Araştırmacıların oluşturduğu yapay yumurta hücrelerinde, anne adayının kromozomlarının her birinin tek bir kopyası bulunuyor. Bu yumurtalar da, normal
|
||||
|
||||
|
||||
0cak 2002 45 BİLİMveTEKNİK
|
||||
|
||||
|
||||
|
||||
|
||||
için ayrılan fonların azalmasına neden olacağından korkanlar da var.
Klonlanması düşünülen ilk canlılar, üremeleri üzerinde daha önceden de çalışmalar yapılmış olanlar. Birçok hayvanat bahçesi ve koruma örgütü, soyu tehlikede pek-çok hayvanın üremesi için çalışmalar yürütüyor. Örneğin, 1999 yılında, Audobon Enstitüsü Soyu Tükenen Türler Araştırma Merke-zi'nden araştırmacılar, tükenmekte olan bir canlı türünün önceden dondurulmuş embriyosunu, başka bir canlı türüne naklettiler. Sonuçta, sıradan bir ev kedisi, Afrika vahşi kedisi doğurdu.
|
2000 yılının Kasım ayındaysa, ABD'deki Advanced Celi Technologies adlı şirketten araştırmacılar, soyu tükenme tehlikesinde olan ilk canlı klo-nunu yarattılar. Bir inek, tükenmekte olan bir canlı türünden klonlanmış ilk
|
yavruyu dünyaya getirdi. Bu, doğal yaşam alanı olan Hindistan, Çin Hindi ve Güneydoğu Asya'ya özgü, yaşam alanları büyük zarar gördüğü ve uzun yıllardır spor amaçlı olarak avlandığı için sayısı çok azalmış olan, öküze benzeyen bir hayvandı. Afrika bongo antilopu, Su-matra kaplanı ve dev panda gibi soyu tükenmekte olan başka hayvanların da klon-lanması planlanıyor. 20 yıl kadar önce yapılan bir sayıma göre, yaşam alanları Güneydoğu Çin'in dağlık bölgelerindeki bambu ormanları olan pandalardan, yeryüzünde yalnızca 1000 kadar kaldı. Bazı biyologlar, bu sayının son yıllarda biraz artmış olabileceğini düşünüyorlar. 2002 yılında tamamlanacak olan yeni bir sayım, tam sayıyı ortaya çıkaracak. Çinli bilim adamları, panda klonlama yolundaki ilk adımı 1999 yılında atmışlardı.
Peki ya, soyu çoktan tükenmiş olan canlılar? Bilim adamlarının Ju-rassic Park filmindeki gibi dinozorları ya da tüylü mamutları klonlayabilme-leri olasılığı çok küçük. En önemli güçlük, korunmuş dokuların, yani DNA'nın çok kıt olması. 1999 yılında bir grup bilimadamı Rusya'da, çok iyi korunmuş olduğunu düşündükleri bir mamut kalıntısı bulmuşlardı. Ancak, olumsuz çevre koşullarının, kalıntının DNA yapısına büyük zarar vermiş olduğu anlaşıldı. Uzmanlar şimdilik bu tür hasarları onarmanın bir yolunu bilmiyorlar.
1930'lu yıllarda tükenmiş olan Taz-manya kaplanını klonlamaya çalışan Avustralyalı bilim adamlarının çabaları da aynı nedenle yarıda kalmış. Sid-ney'deki Avustralya Müzesi'nde 1866'lı yıllarda alkole konularak saklanmış bir yavru Tazmanya kaplanının hücrelerin-deki DNA öylesine zarar görmüş ki, araştırmacılar, hayvanın bütün kromozomlarını yeniden "yapmak" zorunda kalacaklarını belirtiyorlar.
Aslı Zülâl
|
||
Türkiye Hazırlık Aşamasında
|
||||
Ülkemiz araştırmacıları, gen aktarımı ve genetik kopyalama alanında dünyada gerçekleştirilen kuramsal ve uygulamaya yönelik çalışmaları yakından izliyor. Türkiye'de bu alandaki çalışmalar, temel olarak TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM) kampüsünde yer alan Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji Araştırmaları Enstitüsü'nde yürütülüyor. Enstitü'de, hibridoma teknolojisiyle monoklo-nal antikorlar üretimi, gen aktarımlı bitkiler, poli-merik aşı üretim deneyleri gibi çalışmaların yanı sıra, Transgen ve Deney Hayvanları Laboratuva-n'nda da gen aktarımlı hayvanlar üretiliyor ve nihai olarak da ülkemizdeki sığır cinslerinin iyileştirilmesi amacıyla hayvan klonlanma deneylerinin başlaması hedefleniyor. Ancak bu alanda uzmanlaşmış yetkin araştırmacıların varlığına karşın, klonlama konusunda henüz atılmış somut bir adım yok. Laboratuvarda şimdilik bazı genleri çıkartılmış (knock-out) ya da eklenmiş transgen farelere bazı hastalıklara, örneğin hepatit-B virüsünün yüzey antijenleri ürettiriliyor. Bu antijenler, karaciğer kanseri için tedavi yöntemleri geliştirilmesi için kullanılabilecek. Laboratuvarda yürütülen çalışmaların bir başka hedefi de, transgen hayvanla-
|
rın bazılarını "biyoreak-törler" haline getirerek nakledilen genlerin kod-ladıkları maddeleri, tükürük, kan, süt gibi salgılarında bol miktarda üretmelerini sağlamak.
Transgen ve Deney Hayvanları Laboratuva-rı'ndaki çalışmaları halen Dr. Haydar Bağış ve Dr. Sezen Arat yürütüyorlar. Dr. Haydar Bağış'ın verdiği bilgilere göre embriyonik kök hücre teknolojisiyle knock-out hayvan üretimi, tek hücreli embriyoya pronükleer DNA mikroenjeksiyonu yoluyla transgenik hayvan üretimi, embriyo bankası oluşturma, tüp içinde dölleme (in-vitro fertilisa-tion - IVF), intrasitoplazmik sperm enjeksiyonu (IC-Sl) gibi ileri embriyolojik teknikler uygulanmakta. Klonlama teknolojileri alanında uluslararası çalışmalarda görev almış ve akademik katkılarda da bulunmuş olan araştırmacılarımızın ülkemizde gerçekleştirecekleri çalışmaların, ülkemizde hayvan türelerinin iyileştirilmesi ve güçlendirilmesini sağlaması bekleniyor.
Dr. Bağış'a göre, bu alanda uluslar arası planda geliştirilen embriyo klonlama teknolojilerinin ülkemize transferiyle, kaliteli sığırlar klonlanarak çoğaltılabilecek, genetik yapısı değiştirilerek verim özellikleri arttırılmış soylar geliştirilebilecek en önemlisi ülkemize has iyi kaliteli yerli ırklarımız koruma altına alınabilecek. Öncelikli amaç, ülkemizde bulunan ve hastalıklara doğal dirençlilik geliştirmiş hayvanların klonlanarak çoğaltılması. Özellikle, brucella, salmonella vb. gibi hastalıklara dirençli sığırların ülke genelinde belirlenmesi ve klonlama teknolojisiyle çoğaltılması hedefleniyor.
|
|||
Kaynaklar
Ainsworth, Claire. "Artifidal human eggs created" New Scientist Online Conference Reports, July 2001
Lanza, R. P., Drcsser, B. L.& Datniani, P. "Cloning Noah's ark". Scientific American. Kasım 2001
"Stem Cells: Scientific Progress and Future Research" http://www.nih.gov/news/stemcell/sdreport.htm
|
||||
|
||||
BİLİM ve TEKNİK 46 Ocak 2002
|
||||
|
||||