k-1.jpg
LO VERME
BİLMECESİNDE
YENİ BİR GELİŞME
Kışla birlikte kalın giysilere yeniden büründük. Artık, yaz başında vermek için olağanüstü ça­ba harcadığımız o birkaç kiloyu geri almamız çok sorun değil; tatlılara yeniden merhaba! Ama kimileri, tatlı, hamur işi ve kızartmalara zaten çoktan veda etmiş durumda; sürekli dü­şük kalorili diyet yapıyorlar. Üstelik, gelişmiş ülkelerde düşük kalorili diyet yapanların sayısı gittikçe artıyor. Bunda obezite olarak adlandırılan şişmanlık hastalığının yükselen grafiğinin etkisi büyük olsa gerek. Diyetlere baktığımızda bir çeşitlilik göze çarpıyor. Düşük yağ diyetle­ri, düşük karbonhidrat diyetleri, glisemik indeks diyetleri, diyetisyen kontrolünde kişiye özel diyetler... Bunlar arasında son günlerde en yaygın olanıysa düşük karbonhidrat diyetleri. Araştırmaların da bu diyetleri destekleyen bulgular ortaya koyması, yalnızca sürekli diyet ya­panların değil, bizim de konunun peşine düşmemize neden oldu. Gerçekten düşük karbonhid­rat diyetleri işe yarıyor mu?
BİLİM ve TEKNİK68 Ocak 2006
Düşük Yağ Diyetleri:
Kilo vermek için yağ oranı düşük besinler tüketmek en yaygın yaklaşımlar­dan biri. Bir gram yağ, aynı miktarda kar­bonhidrat ya da proteinin iki katı kalori içe­rir. Bu nedenle yüksek yağ içeren besinler­den kaçınmak günlük kalori alımında önemli bir düşüş sağlar. Bu da kilo vermeyi kolaylaştı­rır. Ancak, kimi zaman düşük yağ diyetleri işe ya­ramaz. Çünkü bir besin, düşük yağ oranına karşın toplamda yüksek kalori içerebilir. Bu durumda, gün­lük kalori alımı harcanandan fazla olabileceğinden, za­yıflayayım derken kilo bile alınabilir. Üstelik, yağı beslen­meden tümüyle ya da büyük oranda kesmek iyi bir fikir olma­yabilir. Yağ zengini besinlerin içinde vücut sağlığı için gerekli te­mel yağ asitleri ve elbette diğer besin öğeleri de var. Çünkü yağla birlikte
yet yapanlarda vücut sağlığıyla ilgili karşılaşılan sorunlardan biri de, vücut kaslarının kaybı olduğu için bu bulgu önemli. Gereksinim duyulandan az ka­lori alındığında, vücut, yeterli enerjiyi sağlamak için, kasların yıkımına başlı­yor. Bu da vücut proteininin azalması demek! Bu olumlu bulguya, hafif eg­zersiz çalışmasıyla düşük karbonhid­rat ve zengin protein diyeti yapanların % 20 daha fazla kilo vermeleri ekleni­yor. Araştırmacılar, bu duruma şaşırı­yorlar, çünkü belirledikleri egzersiz programının, kilo kaybını sağlayacak kadar etkili olacağını tahmin etmiyor­lar. Zengin protein diyetiyle birleştiril­miş egzersiz programının kilo kaybına yol açtığı ortaya çıkınca, birçok diyet rehberinde yazılı olan "fazla değil, az proteinle beslenin" sloganı üzerinde düşünülmeye başlanıyor.
Araştırmacılar, bu olumlu bulgudan sonra yeni bir denemeye girişiyorlar. Gönüllülere iki haftalık bir diyet uygu­luyorlar. Yemeklerin nasıl hazırlanaca­ğına ilişkin yönergelerle, katılımcıların önerilen miktardan fazla yemeleri ön­leniyor ve porsiyon hesabı yapılıyor. Uygulamaların çoğunda günlük alın­ması gereken kalori miktarı kadınlarda 1400-1600 olarak saptanmış olsa da bu çalışmada bu miktar 1700 ka­lori olarak belirleniyor. Katılı-cımlar, aynı yemeklerle bes-lenseler de iki diyet grubu oluşturuluyor ve bu grupla­rın yemeklerinin porsiyonla-rıyla ilgili düzenlemelere gi­diliyor. Ekmek, mısır gevre­ği, pirinç, patates gibi kar­bonhidrat zengini besinler,
vücuda A, D, E ve K vitaminleri sağlanıyor. Bu nenemli sağlık için vazgeçilmez görünüyor. Ancak, yli. Uzmanlar, temel kaynağı süt, süt ürünleri, kırmyağlar ve temel kaynağı margarinler, kısmen hyağlar olan trans yağların, "kötü kolesterolü"tercih edilmemeleri gerektiğini söylüyorlarfındık yağı gibi tekli doymamış yağlarlayağı gibi çoklu doymamış yağları, "iyirolü" artırdıkları, "kötü kolesteroazalttıkları için yararlı bulu­yorlar.
bir çalışmanın sonuçları soruya yanıt veriyor. Illi­nois Üniversite-si'nde gerçekleştiri­len çalışmada, yağ oranı sabit tutuluyor ve günlük diyette alınan kar­bonhidrat miktarı azaltılarak öğünler protein bakımından zen-ginleştiriliyor Dört ay boyunca 40-56 yaşları arasındaki aşırı şişman 48 kadı­na, düşük karbonhidrat ve yüksek pro­tein diyeti uygulanıyor. Diyeti uygula­yan kadınların yarısı da gönüllü olarak hafif bir egzersiz programına katılıyor­lar. Sonunda katılımcıların kilo verdik­leri; üstelik, kas değil yağ kaybettikleri görü­lüyor. Di-
Besinlerimizin temel olarak karbon­hidrat, protein ve yağlardan oluştuğu­nu herkes biliyor. Bu yelpazede kar­bonhidratlar, şekerli ve nişastalı besin­leri içeriyor. Patates, pirinç, tahıllar, ekmek, şekerlemeler, meyveler ve seb­zeler karbonhidrat zengini besinler. Zayıflamak için karbonhidratı azalt­mak, son zamanlarda gündemde olan ve Atkins ve Zone adlarıyla bilinen di­yetlerle yaygınlaştı. Düşük karbonhid­rat diyetlerini destekleyen araştırma­
Düşük
Karbonhidrat Diyetleri:
Diğer bir yaygın
lar da, insanların çok fazlasiz yapmadan kısa sürede kverdiklerini gösterdi. Ancakdüşük karbonhidrat diyeti uygulayan birçok insan, tatlı ve nişastalı yerine yağlı yiyeceklerle bes­lenmeye başladı. Çün­kü, bu diyetlerde yağ kısıtlaması yok. Bu da fazla yağ alımıyla bir­likte "kötü kolestero­le" merhaba demek oluyor! Kolesterol artı­şının dışında, uzmanla­rın fazla yağ tüketimiyle ilgili bir başka uyarısı da karaciğerin, vücut için za­rarlı atıklar olan keton ci­simlerini çok miktarda üremesine neden olması.
Düşük karbonhidrat diy
yaklaşım, diyetteki kar­bonhidrat oranını azalt­mak. Bu yaklaşımın altında, karbonhidratların kan şekeri dü­
k-2.jpg
zeyini artırdığı ve bunun da insülin üretimini artırdığı bilgisi var. Yüksek in­sülin düzeyi de, hücrelerde kan şekerinin yağa
dönüştürülmesini tetikliyor. Bu nedenle, karbonhidratı azaltarak kan şekeri ve do­layısıyla insülin düzeyini azaltmanın kilo kaybıyla sonuçlanacağı varsayılıyor. Buna göre, vücutta enerji sağlamak için depolanan glikojen, bu da tükenince sonraki kay nak olan yağ dokuları yakılmaya başlanıyor. Ancak, uzmanlar düşük karbonhidrat diyetleriyle kilo vermenin kan şekeri düzeyiyle ilişkili olmadığını belirtiyorlar. Evet, karbonhidrat tüketiminin azaltılmasıyla vücutta glikojen yakılmaya başlanıyor; an­cak, glikojen çok miktarda su molekülü içeriyor. Glikojenin yakılmasıyla da su molekülleri serbest kalıyor ve bu da idrar artışına neden oluyor. Sonuç, kilo ' kaybı. Diğer yandan glikojen dışında ikinci kaynak olarak yağların yakılma­sı, kan dolaşımında keton cisimlerinin artmasına neden oluyor. Bu da iştahın azalmasıyla sonuçlanıyor. Üstelik, bu diyetlerde yağ kısıtla­ması yok ve yağ içeren besinler uzun süre tokluk sağlıyor. Son olarak karbonhidrat içeren besinlerin geniş bir yelpazeye sahip oldukları düşünülecek olursa karbonhidrat tü­ketiminin azaltılmasının daha az kalori alı­mına yol açacağı açık.
yüksek karbonhidrat diyeti grubuna günde 8 porsi­yon, yüksek protein diyeti grubuna günde 4 porsi­yon olarak veriliyor. Yük­sek protein diyeti grubu yumurta, et gibi protein zengini besinlerden gün­de 255 gram, yüksek pro­tein grubuysa 140 gram tü­ketiyor. Bu rakamlar karışık geliyorsa iki diyet grubunun temel besin dağılımları daha ıklayıcı olabilir. Yüksek kar­hidrat grubu % 55 karbonhid­30 yağ ve % 15 proteinle, yük­
protein kısıtlaması da yok. Peki, fazla protein neye davetiye çıkarıyor? Yeni
sek protein grubuysa % 40 karbonhid­rat, % 30 yağ ve % 30 proteinle besle-
BİLİM ve TEKNİK
k-3.jpg
Glisemik İndeks Diyetleri:
Besinler, kan şekerine etkilerine göre glisemik indeksle sınıflandırılıyorlar. Örne­ğin, rafine edilmiş beyaz undan yapılmış ek­mek, tam buğdaylı undan yapılmışına göre kan şekeri düzeyini daha hızlı artırıyor. Yani beyaz ekmeğin glisemik indeksi yüksek, tam buğdaylı ekmeğinse düşük. Düşük karbonhidrat diyetlerinde-kine benzer bir varsayımla, kan şekeri düzeyinin art­ması, aşırı insülin üretimi ve kilo alımıyla ilişkilendiri-liyor. Glisemik indeksi düşük yiyeceklerle beslenmenin
insülin üretimini düzenleyerek iştahı azaltacağı, bunun da kilo kaybıyla sonuçlanacağı savunuluyor. Ancak, glise­mik indeks hesaplayarak bir öğün planlamak çok karmaşık bir süreç. Çünkü yiyeceğin nasıl hazırlandığı ve bununla birlikte tüketilen besinler bile glisemik indeksin değerini etkiliyor. Üstelik kimi yiyeceklerin glisemik indeksi bilinmiyor. Öğünlerimizde tek bir yiyecekle beslenmediğimiz, birçok yiyeceği bir arada kullandığımız düşünülecek olursa işin karmaşıklığı anlaşılabilir.
Öğün
Değiştirme Diyetleri:
Bu yaklaşım, besinler açısından kısıtlaması olmayan 400 kaloriden az bir öğünün diğeriyle, örneğin kahvaltı­nın öğle yemeğiyle yer değiştirmesini içeriyor. Üçüncü öğünde 600-700 kalori tüketilebiliyor. Öğünler arasında meyve-sebzelerden oluşan düşük kalori atıştırmalarına da izin veriliyor. Öğün değiştirme diyetleri düzenli egzersiz programlarıyla destekleniyor. Uzmanlar, bu diyetlerin etkili, geleneksel kalori kon­trollü diyetler kadar olacağını söylüyorlar.
grup da önceden be­lirlenmiş program kapsa­mında haftada 5 gün 30 dakika
niyor. Araştırmacıların, özellikle belirt­tiği noktalardan biri de, protein içeren öğünlerin, yüksek nitelikli olarak ad­landırılan ve kas yapımını sağlayan aminoasit bakımından zengin besinleri içermesi. Bu aminoasitlerden "lösin", vücut tarafından üretilmeyip et, yu­murta, soya fasulyesi, süt ve süt ürün­leri olan besinler aracılığıyla elde edili­yor. Araştırmacılar, plan yaparken odak noktalarının, her öğünün yeterli miktarda lösin içermesi olduğunu söy­lüyorlar. Bu aminoasite, protein sente­zinde anahtar rol oynadığı için önem veriliyor.
Metabolizma hızlarını artırmak üze­re her iki diyet grubuna da, hafif bir egzersiz programı uygulanıyor. İki
yürüyüş, 2 gün 30 dakika hafif ağır­lıkların kullanıldığı aletli kas sıkılaştırı-cı ve çalıştırıcı hareketler yapıyorlar. Bir de en az egzersizle yalnızca hafta­da 5 gün 30 dakika yürüyüş yapan gruplar var. Sonuçta iki diyet grubu­nun da hafif egzersiz programıyla bir­likte kilo verdileri gözlemleniyor. Hat­ta en az egzersiz yapan grupların bile kilo verdikleri görülüyor. Daha ayrıntı­lı olarak baktığımızda yüksek protein diyet grubunun hafif egzersiz progra­mı uygulayanlarının % 21,5, en az eg­zersiz yapanlarınsa % 15 yağ kaybet­tikleri ortaya çıkıyor. Bu rakamlar, yüksek karbonhidrat diyeti grubunun hafif egzersiz programı uygulayanla-
yükselmesi, kan yağlarının yükselmesi ve kalpte ritm bozukluklarının oluşması olarak sıralanabilir.
BTD: Günümüzde en yaygın diyetler neler, bunların olumlu ve olumsuz yanlarını da söyleyebi­lir misiniz?
EAY: Zayıflama çabasının bir sektör yarattığı günümüzde, birçoğu hatalı farklı diyetler uygulanı­yor. Çok düşük kalorili diyetler, kişiye özel olma­yan, gazete ve dergilerde yayımlanan diyetler, kar­bonhidrat ve proteinlerin bir arada tüketilmediği ayırma diyetleri, ketojenik diyetler gibi sayısız ör­nekle karşılaşıyoruz. Bu diyetlerle hızlı bir kilo kaybı görülmekle birlikte, sözünü ettiğim gibi sağ­lık üzerine olumsuz etkiler de oluşabiliyor. Çünkü bu tür diyetler, kişilerin beslenme alışkanlıklarına uygun olmadığı için bırakılıyor ve kaybedilen kilo­lar fazlasıyla geri alınıyor. Üstelik, hızlı kilo kayıp­ları, özellikle kas kütlesinde ve vücut suyunda ka­yıplara neden oluyor. Obezitenin tedavisinde, bes­lenme tedavisinin temel bileşen olduğu açık. Özel­likle beslenme tedavisinin amacı, vücut ağırlığını istenilen düzeye indirirken, bireye sağlıklı beslen­me alışkanlıklarını kazandırmak ve bunu bir yaşam biçimi haline getirmek. Ağırlık kaybının özellikle vücut yağ dokularından olması, kas kütlesi ve su kaybının en aza indirilmesi temel ilke.
rında % 15, en az egzersizle yetinenle-rindeyse % 12,3. Bu sonuçlara göre, proteine odaklanan araştırmacıların amaçlarına ulaştıkları görülüyor. Eg­zersizle birleştirilmiş yüksek protein diyetiyle, daha fazla yağ yakılarak kilo verilebiliyor. Üstelik, protein bakımın­dan zengin olan düşük karbonhidrat diyetiyle kaslar, yüksek karbonhidrat diyetine göre daha çok korunuyor. Araştırmacılar da, kasları korumanın önemli olduğunu söylüyorlar. Vücudu­muzun kas dokusunu düşünelim. Bu dokunun enerji gereksinimi fazla ve al-
k-4.jpg
BTD: Kilo vermekle ilgili son bilimsel bulgular neler? Beslenme ve diyet konuları nereye doğru gi­diyor?
EAY: Obezite, günümüzde bir hastalık olarak kabul ediliyor. Yapılan çalışmalar obezitenin özel­likle şeker, kalp damar hastalığı gibi kronik hasta­lıklar için önemli bir risk etkeni olduğunu gösteri­yor. Bu nedenle obezitenin önlenmesi, sağlık poli­tikaları içinde öncelikle ele alınıyor. Obezitenin ön­lenmesinde ve tedavisinde beslenme, önemli bir etken. Son yayınlarda varılan nokta, obezitenin ön­lenmesi ve tedavisinde fiziksel etkinliklerin artırıl­ması ve sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazan­dırılması gibi yaşam biçimi değişikliklerinin daha olumlu sonuçlar verdiğini gösteriyor. Hızlı kilo ka­yıplarından kesinlikle kaçınılması öneriliyor.
BTD: Günümüzde sürekli düşük kalorili diyet yapanların sayısı arttı. Bu eğilimin altında yatan nedenler neler?
EAY: Zayıflama diyetleri yapan bireylerin sayı­sının artmasındaki en önemli etkenler, medyadaki haberler, obezitenin önemli bir sağlık sorunu ola­rak tanımlanması, tüm dünyada önlenmesine yö­nelik stratejilerin geliştirilmesi ve toplumun bes­lenme konusunda bilinçlenmesi. Ancak, dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, şişmanlığın
Uzman Görüşü
Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Emine Akal Yıldız, ko­nuyla ilgili sorularımızı yanıtladı.
BTD: Düşük karbonhidrat diyetleriyle ilgili olumlu bilimsel bulgular var. Bu bulgular ve düşük karbonhidrat diyeti hakkında neler söyleyebilirsi­niz? Düşük karbonhidrat diyetinin olumlu ve olum­suz yanları neler?
EAY: Bu tip diyetler, kilo kaybına neden olsa bile hem dengesiz olmaları hem de düşük enerji içermeleri açısından son derece sakıncalı. Aynı za­manda hızlı kilo kaybına neden olduklarından ka­lıcı bir değişiklik sağlamazlar. Amaç, hem kalıcı ki­lo kaybını sağlamak hem de kişiye iyi bir beslen­me alışkanlığını kazandırmak olmalı. Diyetin kar­bonhidrat miktarı aşırı kısıtlandığında (günlük 50 gramdan az) kanda keton cisimciklerinin artması­na, yani "ketosiz"e neden olur. Ketojenik diyetle­rin, besin ögeleri yönünden dengesiz olmaları, önemli sağlık sorunları çıkarmaları nedeniyle obe-zite tedavisinde kullanılmamaları gerekir. Ketoje­nik diyetlerin yaratabileceği sağlık sorunları, sıvı elektrolit dengesinin bozulması, osteoporoz (ke­mik erimesi) riskinin artması, kanda ürik asitin
BİLİM ve TEKNİK 70 Ocak 2006
k-5.jpg
k-6.jpg
k-7.jpg
k-8.jpg
Diyetisyen Kontrollü Diyetler:
Düşük kalorili diyet programları uygulayan merkezler var. Buralarda diyetisyen kontrolünde, bireylerin beslenme alışkanlıkları, sağlık durumları göz önüne alınarak öğünler planlanıyor. Bu mer­kezlerin yurtdışındaki örneklerine baktığımızda, haftalık bireysel ya da grup bilgilendirme top­lantılarından tutun, destekleyici söyleşiler, eg­zersiz oturumları, sağlıklı kiloya ulaşmayı sağlayan uzun dönemli stratejilere kadar birçok etkinliğin gerçekleştirildiği gö­rülüyor. Hatta kimi merkezler, müşterilerinin evine kadar yiyecek bile ulaştın- yor.
yetlerine devam eden her iki gruptan olumlu bulgular almaya de­vam ettiklerini bildiriyorlar ve üzerin­de çalışılan yüksek protein diyetinden olumlu sonuçlar alınmasını lösine bağ­lıyorlar. Bu aminoasitin, kas yapımının hızını ve kan şekeri derişimini düzen­lemeye etkisi olduğu düşünülüyor. Ge­lecek araştırmaların lösin üzerine yo­ğunlaşarak devam edeceği belirtiliyor. Düşük karbonhidrat diyetleri büyü­teç altında. Yalnızca olumlu bulgula-
rıyla değil. Yağ kısıtlaması ol­maması nedeniyle kötü ko­lesterolün artabileceği biliniyordu. El­bette bu, diyette doymamış yağlara yer verilmesiyle önlenebilir. Düşük kalori diyeti uygulayanların, kanda miktarı artan keton cisimlerini idrarla atabil­meleri için bol bol su içmeleri önerili­yor. Multivitamin ve mineral desteği­nin gerektiğini de söyleyen kimi uz­manlar, bu diyetlerin henüz sistematik olarak çalışılmadığını vurguluyorlar. Uzmanların duyarlı oldukları konular­dan biri de, protein alımıyla birlikte ar­tan nitrojen. Uzmanlar, nitrojeni vü­cuttan atmak için böbreklerin normal­den fazla çalışacağına, böbreklere yük­lendikçe çeflitli sağlık sorunlarının olu­şabileceğine dikkat çekiyorlar. Kimi uzmanlar da, düşük karbonhidrat diye­tiyle kalp sağlığı için temel besinlerin kısıtlanacağını, düşük karbonhidrat di­yetlerinin kalp hastalıklarına yol açabi­leceğini dile getiriyorlar. Tüm bu var­sayımlar ve bulgular düşündürücü. An­laşılan o ki, kilo vermek çok bileşenli bir bilmece olmaya devam edecek. Tüm çabalar, çözüme doğru bir adım daha ilerleyebilmek yönünde...
Tuğba Can
dığımız enerjinin büyük bölümünü ya­kıyor; vücudumuz dinlemedeyken de enerji harcıyor. Diğer yandan vücudu­muz, kas kaybıyla birlikte daha az enerji harcamaya uyumlu. Bu, düşük kalorili diyetlerde karşılaşılan sorun­lardan biri. Peki, yüksek protein-düşük karbonhidrat diyetlerinin etkisi kısa dönemli mi? Bu da düşük kalori diyet­lerin başka bir sorunu. Araştırmacılar, bir sonraki yılda da, düşük kalorili di-
doğru olarak tanımlanması. Şişmanlığın tanımlan­masında kullanılan en geçerli ölçüt "Beden Kütle İndeksi" (BKİ). BKİ, kilogram cinsinden vücut ağırlığı değerinin, metre cinsinden boy değerinin karesine bölünmesiyle hesaplanabilir. Bu değer, 20-25 arasındaysa "normal olarak" değerlendiri­lir. 25-29,9 arası "kilolu", 30'un üzeri "şişman", 40'ın üzeriyse "aşırı şişman" olarak sınıflandırılır. Yapılan en büyük yanlışlardan biri de normal BKİ değerlerine sahip olunmasına karşın yalnızca es­tetik kaygılar nedeniyle diyet yaparak zayıflama uğraşısı içinde olmak.
BTD: Diyetlerle ilgili birçok şey söyleniyor, an­cak hepsinin temelinde "alınandan daha fazla ka­lori harcamak ya da harcanandan daha az kalori almak" var. Yani, kilo vermek böyle bakıldığında kolay görünüyor. Tek yapmak gereken, harcanan­dan az kalori almak. Peki, neden kilo vermek zor?
Enerji dengesini negatif yönde değiştirerek, yani harcanandan daha az enerji tüketerek vücut­taki fazla yağ depolarının azaltılması temel ilke ol­makla birlikte, bireysel farklılıklara bağlı olarak kilo kaybı değişiklik gösterir. Ağırlık denetiminde­ki en önemli etkenlerden biri bireyin "bazal meta-bolik hızı". Bazal metabolik hızı belirleyen pek çok etken var. Bunlar, yaş, cinsiyet, fiziksel etkin-
lik düzeyi, hormonlar vb. Bazal metabolizma hızı yavaş olan bireylerin doğal olarak kilo kaybı da daha yavaş olur. Çok düşük kalorili diyetlerin, ba­zal metabolizmayı yavaşlatmaları açısından da önemli sakıncaları bulunur. Genellikle çok düşük kalorili diyetlerle kilo verenlerin daha sonraki dö­nemlerde kilo vermeleri zor olur.
BTD: Bir yandan da zayıflama çabası bir sek­tör oluşturdu. İnsanlar, kilo verebilmek için bilinç­li bilinçsiz birçok yola başvuruyor. Bu konuda ne­ler söylebilirsiniz?
EAY: Öncelikle şişmanlığın altında yatan bir sağlık sorunu olup olmadığı, bir doktor tarafından değerlendirilmeli, daha sonra bir diyetisyen tara­fından bireyin beslenme durumu değerlendirilip bireye özgü beslenme tedavisi oluşturulmalı. Bi­rey, kendisi için uygun bilimsel ve doğru bir diye­tin nasıl uygulanacağını diyetisyene danışarak öğ­renmeli. Zayıflama diyetlerinde günlük alınacak enerji, karbonhidrat, protein, yağ ve diğer besin öğeleri miktarları belirli oranlarda olmalı. Yalnız­ca protein veya yağ miktarı yüksek zayıflama di-yetleriyle kilo kaybı mümkün olsa da vücudun iş­levlerini normal olarak yerine getirebilmesi için bütün besin öğelerine gereksinim olduğu unutul­mamalı.
Kaynaklar
"Dieting? Don't Give Up Protein" http://www.sciencenews.org/artic-
les/20050910/food.asp "Counting Carbs" http://www.sciencenews.org/artic-
les/20040717/bob8.asp "Weight-loss options 5 popular diet approaches" http://www.mayoc-
linic.com/health/weight-loss/NU00616
Ocak 2006 71 BİLİM ve TEKNİK