gt-1.jpg
gt-2.jpg
Gülgûn Akbaba
Kimyasal maddelerin yoğun ve kontrolsüz olarak kullanılmaya başlandığı yıllarda yapılan
hatalardan insan sağlığı ve çevre büyük zarar gördü. Gerek kimyasal maddelerin her
alanda yoğun olarak kullanılmaya başlanması, gerekse kontrolsüz kullanımın yarattığı ciddi
sağlık ve çevre sorunları, toplumlarda kimyasal kullanımına karşı oluşan korku ve tepkinin
nedeni. Kimyasalların insan sağlığı üzerindeki etkileri de devamlı tartışma konusu olmakta.
Ankara muhabirimiz Gökçe Taner de, Prof. Dr. Fatma Ünal danışmanlığında kimyasal
maddelerin canlılar üzerindeki etkilerini ve kromozomlarımız üzerine toksik etkide bulunan
maddelerle ilgili araştırmalarda bulunan genotoksikoloji bilim dalının çalışmalarını anlatıyor.
GENOTOKSİKOLOJI
gt-3.jpg
Çağımızın en önemli sorunlarından biri hiç kuş­kusuz, tüm canlıları, özellikle de insanı olumsuz yönde etkileyen çevresel tehlikelerin her geçen gün artması. Bu tehlikeler içinde belki de en önemlisi, modern yaşamımızın vazgeçilmezi, iç içe yaşadığı­mız kimyasal maddeler. Bundan dolayı; çevreyi kir­leten, doğal dengeyi bozarak yeni sorunların ortaya çıkmasına neden olan,canlıları değişik şekillerde ve değişik oranlarda zehirleyen kimyasal maddelerin canlılar üzerindeki etkileri sorunu günümüz araştırı­cılarının son derece İlgisini çekmekte. Yapılan araş­tırmalar doğal çevremize bulaştırdığımız pek çok kimyasal maddenin kanserojenik ya da mutajenik etkiye sahip oldukları gerçeğini ortaya koyuyor. Kanserojen (ya da karsinojen) kansere neden olan, mutajen mutasyona yani kalıtsal materyalde (DNA) herhangi bir değişikliğe neden olan anlamına geli­yor. Genler üzerinde toksik etkisi olan kimyasal maddelereyse genotoksik deniliyor.
Türk Toksikoloji Derneği'nin bilgilerine göre; günümüzde 80.000 civarında kimyasal madde çeşit­li amaçlar için kullanılmakta ve bu sayı her geçen yıl artmakta. Kimyasallar, ilaç aktif maddeleri (4 000), ilaç yardımcı maddeleri (2 000), kozmetikler (3 000), gıda katkı maddeleri (2 600), tarım ilaçları (1 500) ve endüstriyel kimyasallar (48 000) olarak da­ğılım göstermekte. Ayrıca kullanılan kimyasallara da her yıl 1 000 yeni kimyasalın eklendiği hesaplan­makta. 20. yüzyılın başında çoğu doğal kaynaklı olan kimyasalların sayısı birkaç bin ile sınırlıyken, özellikle 1940'lardan sonra bu sayı hızla arttı. Sayı­sal olarak artışın yanı sıra miktar olarak da hızlı bir artış söz konusu. Birleşmiş Milletler Çevre Progra-mı'nın (UNEP) verilerine göre, 1950'de 7 milyon ton/yıl olan dünya kimyasal madde üretimi, 1970'te 63 milyon ton/yıl'a ve 1985'te 250 milyon ton/yıl'a yükseldi. Şimdilerde bu rakamın 400 mil­yon ton/yıl'a ulaştığı tahmin ediliyor. Yani biz iste­sek de istemesek de kimyasal maddeler yaşantımız­da doğrudan ya da dolaylı olarak çok önemli bir yer tutmakta.
1960'lardan sonra toksikoloji bilimindeki hızlı gelişmeler ve kimyasal maddeler İçin risk yönetimi uygulamalarının geliştirilmesiyle birlikte güvenli kimyasal kullanımının önemi gündeme geldi. Bugün ilaç, gıda katkı maddesi, kozmetik, tarım ilacı, en­düstri kimyasalı olarak kullanılan her türlü kimyasa­lın insan sağlığı ve çevreye olan etkisi ayrıntılı ola­rak incelenmekte, insan sağlığı ve çevre üzerinde kabul edilemez ölçüde risk taşıyanların kullanımına izin verilmemekte. Her faaliyet değişen oranlarda risk taşır. Risk bir olaydaki istenmeyen sonuçların gerçekleşme olasılığıdır. Modern yaşamın vazgeçil-
yapılmakta. Bu çalışmalar zahmetli olmakla birlikte kimyasallar hakkında güvenilir sonuçlar elde edil­mesini sağlamakta. Genotoksisite çalışmalarında, etkisi araştırılan kimyasal için çok sayıda kromozom preparatlarının hazırlanması, anormallik oranlarının ayrı doz ve süreler için belirlenmesi, bu aşamada yüzlerce hücrenin mikroskopta sayılması, incelen­mesi ve İstatistiksel hesaplamalarla sonuca gidilme­si gerekmekte.
Kromozomlar; hücrelerin çekirdeğinde bulunan, DNA ve proteinden oluşmuş, sayısı ve şekli her can­lı için sabit olan, hücre bölünmesi sırasında iplikler halinde ortaya çıkan ve koyu renkli boyanan yapılar. Kromozomlar üzerinde genler dizili. Her kromozom çok uzun bîr DNA molekülü ve bu molekülle birlik­te bulunan proteinlerin çok sayıda sarmallar meyda­na getirmesiyle, hücre bölünmesinin metafaz safha­sında gözlenebilir duruma gelir. İnterfazda sarmal­ların kısmen ya da tamamen çözünmesi nedeniyle kromozomlar ayırt edilemezler. İnsan ya da diğer canlıların kromozomlarını inceleyebilmek için ara­nan ilk koşul, hücrelerin bölünme döneminde olma­sıdır. Bu özellikteki hücreler, yani bölünme duru­mundaki hücreler çeşitli yöntemlerle elde edilir. Ça­lışmalarda, herhangi bir dış uyarana gerek kalmak­sızın vücutta sürekli bölünmekte olan hücreler (ör­neğin kemik iliği hücreleri) kullanılabilir. Diğer bir yöntemdeyse vücuttan alınan hücreler (örneğin len­fositler) yapay uyarıcılarla mitoz bölünmeye sokula­rak kullanılabilir. Kromozom çalışmaları için, bölün­menin çok olduğu soğan ya da başka bitkilerin kök ucu hücreleri gibi materyaller de kullanılmaktadır.
Çeşitli dokularda kromozomlar, mitoz bölünme­nin metafazında en iyi şekilde görülebilirler. Çünkü bilindiği gibi kromozomlar mitozun metafaz evresin-deyken en fazla kısalmış ve kalınlaşmış haldedirler. Kromozom incelemesinin yapılabilmesi İçin, çok sa­yıda metafaz hücresi bulunmalıdır. Oysa bu çalışma­lar için en çok kullanılan materyallerden biri olan in­san periferal kan lenfositleri normal olarak %1 gibi düşük bir oranda kendiliğinden bölünmeye girerler. Bu yüzden fitohemaglütinin (PHA) denilen maddey­le hücre kültürlerinde üretilen lenfositler yapay ola­rak mitoza sokulurlar. Ancak işlem bununla bitmez. Mitoz bölünmenin metafaz evresine girmiş olan hüc­re, belli bir süre sonra, anafaz evresine geçecektir ve bu çalışmalarda istenen, hücrenin metafaz evre­sidir. Bu amaçla, yani mitoz bölünme durumundaki hücrelerin metafazda birikmeleri için, hücrelerin iğ ipliklerinin parçalanmasını sağlayan kolşisin (colchi-cine) denilen madde kullanılır.
Mitoz bölünme sırasında kromozomlar sayıları­nın çokluğu ve hücrelerin küçüklüğü nedeniyle ol-
Disentrik kromozom
gt-4.jpg
Kromatid değişimi, kardeş D kromatidlerde birleşme, kromatid kırığı
C Kromozom kırığı
İnsan perfîeral lenfositlerinde meydana gelmiş olan
kromozom anormallikleri örnekleri mez unsurları olan kimyasal maddelerin kullanımın­da da insan sağlığı ve çevre için riskler her zaman söz konusu.
Sözcük anlamı zehir bilimi olan toksikoloji, kim­yasallarla biyolojik sistem arasındaki etkileşimleri zararlı sonuçları yönünden incelemekte. Toksikoloji kimyasalların zararsızlık limitlerini inceleyen bilim dalı ve inceleme alanlarına göre çeşitli alt dallara ayrılmakta. Toksikolojinİn bir alt dalı olan ve kim­yasalların, çeşitli hücre genetiği teknikleriyle elde edilen kromozomlar üzerine etkilerini inceleyen bi­lim dalı "genotoksikoloji" olarak adlandırılmakta. Kromozom tekniklerinin gelişmesinden sonra kim­yasalların genotoksik etkileri de incelenmeye baş­landı.
Günümüzde genetik laboratuvarlarında pek çok kimyasalın genotoksik etkileri üzerine çalışılmalar
Bilim ve Teknik Kulübü hakkında ler türlü bilgiyi, mektup, telefon, faks ya da e-posta aracılığıyla edinebilirsiniz. İletişim kurabileceğini; adreslerse şöyle: Bilim ve Teknik Kulübü, Atatürk Bulvarı No:221 Kavaklıdere- Ankara,
BİLİM ve TEKNİK 28 Eylül 2004
gt-5.jpg
dukça sıkışık durumdadır. Hücre içindeki kromo­zomları daha iyi görünebilir duruma getirmek için kromozomların daha büyük bir düzlem içinde dağıl­maları sağlanmaktadır. Bu işlemlerden sonra kro­mozom preparatları hazırlanıp DNA boyalarından bi­riyle boyanarak gerekli incelemeler yapılabilir, kro­mozomların fotoğrafları çekilebilir.
Bir maddenin potansiyel mutajen olup olmadığı­nın belirlenmesi için kromozomal anormalliklere ne­den olup olamadığına bakılır. Kimyasalın çeşitli doz ve muamele sürelerinde hücre kültürüne eklenmesi­nin ardından, elde edilen kromozom preparatlarının İncelenmesiyle sonuca gidilir. Kromozom anormal­liklerinin genotoksik maddeler için indikatör olduğu ayrıca insan periferal lenfositlerinde gözlenen kro­mozom anormallikleriyle kanser oluşumu arasında pozitif bir korelasyon olduğu belirtilmektedir.
Araştırmaların sonuçlarına göre genotoksik maddeler, uygulanan doz ve süreye bağlı olarak, mi-toz bölünme halinde olan hücrelerin toplam hücre sayısına % cinsinden oranı olan mitotik indeksi etki­lemekte. Kimyasalların mitoz bölünme üzerindeki olumlu ya da olumsuz etkileri mitotik indeksin sap­tanmasıyla belirlenmekte. Bu etki sitotoksitenîn göstergesi olarak değerlendirilmekte. Kromozom anormallikleriyse genotoksisite testlerinde kullanı­lan en önemli bir parametre.
Kromozomlarda görülen anormallikler oldukça çeşitli ve ilginç şekillerdedir. Tek bir kromatitte olan kırık yani kromozomu teşkil eden DNA maddesinin kendini eşlemesi sonucu oluşan ve sentomerle bağ­lı durumdaki iki iplikten birinde olan kırık, kroma-tid kırığı olarak adlandırılır. Kromozomun her iki kromatidinde de kırık varsa bu, kromozom kırığıdır. Kromozomlardan kopmuş parçalara fragment denil­mektedir. Kimyasalların etkisiyle bazı kromozomlar iki sentromerli bir hal alabilir ki buna da disentrik kromozom denilir. Bunlardan poliploidi ikiden fazla kromozom takımı bulundurma durumudur. Farklı kromozomların bir araya gelerek kromatidlerinde birleşmelerin görüldüğü durumsa kromatid değişimi olarak tanımlanmakta. Bu durumda genelde haç Şeklinde ilginç görüntüler oluşmakta. Hücrede nor­mal büyüklükteki çekirdekten (nukleus) daha küçük ve genel olarak fragmentlerden meydana gelen ya­pı mikronukleus; kromatidlerin uçlarında oluşan kı­rıkların birleşmesiyle oluşan kardeş kromatidlerdeki birleşmeyse "sister union" olarak adlandırılan kro­mozom anormallikleridir.
Tüm bu kromozom anormalliklerinin oluşumuy­la ilgili çeşitli görüşler bulunmaktadır. Temel olarak anormallikler ayrı mekanizmalarla oluşan DNA kı­rıkları sonucu meydana gelmektedir. Basit bir açık­lamayla kimyasal maddelerin yapısında bulunan çe­şitli gruplar (Örneğin alkil ve fosforil grupları), DNA yapısındaki kısımlara bağlanarak DNA'nın fiziksel ve kimyasal yapısını etkilemektedir.
Burada unutulmaması gereken, kimyasalların canlılar üzerine etkileri açısından en önemli unsurun kullanım miktarı yani dozu olduğudur. Zaten araştır­ma sonuçları doz ve maruz kalma süresi arttıkça anormallik yüzdesinin artışını işaret etmektedir.
Ankara muhabirimiz Halil Tekiner, hepimizin bir biçimde tedavi amacıyla kullandığı nane hakkında bir çalışma hazırladı. Halil'in, eczacı kimliğini kulla­narak okuyucularımıza bir de mesajı var: "Ülkemizde bitkisel ilaçların eğitim­siz kişilerce hazırlanması ya da önerilmesi, aktarlarda satılan bazı bitkilerin yanlış adlandırılması, konuyla ilgili piyasadaki pek çok kitabınsa sağlık alanında hiçbir eğitimi ol­mayan kişilerce yazılması bazen dönüşü olmayan hatalara yol açabilmekte." diyen Halil, adını hiç duymadığınız bir bitkisel ilacı kullanırken, sağlığınızı riske ettiğinizi unutmayın" diyor.
NANE, LİMON KABUĞU
gt-6.jpg
Bitkilerle tedavi binlerce yıllık geçmişe sahip; eski Mısır, Mezopotamya, Çin ve Hint gibi pek çok uygarlık hastalıklara karşı bitkilerden hazırladıkları ilaçları kullanmışlar. 1800'lü yıllarda bitkilerden etkili bileşiklerin elde edilmesi, ardından özellikle 20. yy'ın son çeyreğinde analiz yöntemlerinin gelişmesiyle içeriklerin saptanması ve etkilerin araştırılması büyük hız kazanmış, 9O'!ı yıllardaysa ABD ve Avrupa Birliği'nde ilgili yasalar yürürlüğe girmiş. Son yıllarda tıbbi bitkilere karşı olan ilginin yeniden artması "fitoterapi"nin (bitki veya ekstrelerinin hastalıklardan korunmak, hastalığın şiddetini hafifletmek ya da tedaviye yardımcı olmak amacıyla kullanılması esasına dayanan bir bilim dalı) yaygınlaşmasına ve bu alanda yapılan çalışmaların da ivme kazanmasına neden oldu. Günümüzde, eczacılık alanındaki en Önemli referans kitaplardan biri olan ve ülkemizin de üyesi olduğu Avrupa Farmakopesi'nde 200'e yakın bitki yer almakta. Dolayısıyla bitkisel ilaçlar, başta Almanya olmak üzere, pek çok Avrupa ülkesinde doktorlar tarafından reçeteye yazılmakta.
Bitkisel tedavide geniş kul­lanımı olan nane, çoğumuzun evimizden eksik etmediği, çor­balarımıza, salatalarımıza kattığımız bir bitki. Ülkemizde, biber nane, İngiliz nanesi, fülfüli nane gibi farklı isimlerle anılan nane; Ment-ha piperita, M. aquatica, M. longifolia, M.pulegi-um gibi Mentha cinsinin türlerinden elde edilen, kuvvetli kokulu, hemen hemen tüysüz, gövde ve dallan kırmızımsı, çok yıllık otsu bir bitki. Yaprak­ları dişli kenarları ve buruşuk yüzeyiyle karakteri-ze olup koyu yeşil renkli.
Nane, neredeyse her yerde yetişiyor; ama Özel­likle sulak ve gölgeli alanları seviyor. Bileşiminde rezin, tanen ve genellikle % 0,5 -1 arasında uçucu yağ (ester halde mentol, menton ve mentofuran) taşımakta. Bitkisel tedavide bu bitkinin yaprakları ya da çiçekli ve yapraklı dallarından elde edilen uçucu yağ kullanılıyor.
Şimdilerde dünya nane üretiminde Fransa, İn­giltere ve İtalya önde yer alırken, ülkemizde en çok Kuzeybatı ve Batı Anadolu'da üretimi yapılı­yor.
Tedavide Kullanım Alanları
Nane, mide bulantısına karşı oldukça etkili. Naneyle hazırlanan çaylar, özellikle sinirsel köken­li mide bulantılarını kesici ve gaz söktürücü etkiye sahip. Ayrıca nane esansının 4-5 damlası bir küp şekerin üzerine damlatılarak da kullanılabiliyor.
Nane, mide spazmlarına olduğu kadar sindi­rim zorluklarına, şişkinliklere ve oluşum aşamasın-
gt-7.jpg
daki mide ülserine karşı da koruyucu etki göster­mekte.
Nane yağı gıda zehirlenmesinde, özellikle Sal­monella ve Listerİa gibi zararlı mikroorganizmala­rın üremesini yavaşlatarak etkisini gösteriyor.
Nane yağı topik olarak, yani deri üzerinden uy­gulandığında baş ağrısını azaltıyor. Christian- Alb-rechts Üniversitesi'nde (Almanya) yapılan bir araş­tırmaya göre, alma uygulanan nane yağı, bugün ağrı kesici pek çok ilacın bileşimine giren asetami-nofen isimli etken maddenin (Parasetamol olarak da bilinir.) 1000 mg'lık tabletiyle eşdeğer ağrı ke­sici etkiye sahip. Ayrıca nane yağının şakaklara uy­gulanmasının buradaki kasları dinlendirdiği ve tan­siyonu da düşürdüğü saptanmış.
Nane, safra kanalındaki ani ataklarda etkili olup, safra taşlarının çözünmesinde ve safta atımı­nı artırmada da rol oynuyor.
"Hassas Kolon Sendromu" (Irritable Bowel Syndrome- IBS), mide-bağırsak ve sant­ral sinir sistemi bulgularıyla seyreden, kronik karın ağrısının ön planda ol­duğu bir hastalık. Bu hastalık­ta da, barsakta açılan kapsül içerisinde doğal nane yağı ilaç olarak kullanılıyor. İçeriğindeki mentol nedeniyle, nane­nin hafif lokal anestezik etkisi var. Bu ne­denle kaşıntıyla beliren çeşitli deri hastalıklarında kaşıntıya karşı ilaç olarak kullanılıyor. Ayrıca bazı losyon, krem ve pomatlara da % 0,25 - 1 arasın­da nane konuluyor.
Nane, koku verici ve ferahlatıcı olarak diş ma­cunları, sakız ve bazı hazır gıdaların içeriğinde de yer alıyor. Son zamanlarda nanenin cinsel gücü ar­tırıcı etkiye sahip olduğu söyleniyorsa da henüz bi­limsel olarak kesinleşmiş değil.
Bugün nanenin bitkisel tedavide en sık kulla­nılan şekli "nane çayları". Nane çayı en basit şek­liyle bir fincan kaynamış suya 1-2 çay kaşığı nane nin ilavesi ve ardından 5 -10 dakika kadar bekle­nip süzülmesiyle elde ediliyor. İsteğe bağlı olarak tarçın, lavanta çiçeği, ginger, papatya ve anason gibi farklı bitkilerle değişik kombinasyonlar da ha­zırlanabilir. İster çay şeklinde, isterse yalın olarak sabah ve günün her saatinde nane içilebilir.
Kaynaklar
Baldı, Phyllis., "Prescription tor Herbal Healing", Penguin Putnam
İnç, NY 10014, 2002. USA. Duke, Dr. James., 'Anti-ageing prescriptions - Herbs, foods S
natural formulas to keep you young", Rodale Ltd., Bath Press,
2001, UK Messegue, Maurice., "C'est la nature qui a iaison", Opera Mundi,
1972, France. Baytop. T., "Türkiye'de Bitkilerle Tedavi", Nobel Tıp Kitabevi, 2.
Baskı, 1999, İstanbul. Tanker. M.., Tanker, N.., "Farmattognozi Ders Kitabı", Ankara
Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Yayınları No: 65, 1998, Ankara.
Kaynaklar
Nurettin Başaran, Tıbbi Genetik hptt: //www.turktox.org.tr
Agüloğlu, S., Ortakaya, C, 1994. Gentamisin'in sitogenetik etkileri. Xll.Ulusal Biyoloji Kongresi (6-8 Temmuz 1984- Edirne). 208-216.
: (312) 467 32 46- 468 53 00/1067, Faks: (312) 427 66 77 e-posta: agulgun@tubitak.gov.tr
Eylül 2OO4 29 BİLİM ve TEKN İ K