EVRENİ YENİ BAŞTAN YAPAN ADAM
ALBERT EINSTEIN
Görelilik kuramları, Albert Einstein'ı dünyanın en ünlü bilimadamı yaptı. Yine de, onun yaşamı fizikten çok daha fazlasını içeriyordu.
Albert Einstein, Isaac Newton'dan sonra gelmiş en büyük bilim dâhisiydi. Ama sorunlardan da nasibini almıştı. Okul ve matematikle (evet, matematik­le) ilgili güçlükler yaşamıştı; otorite­ler, kadınlar ve politikacılarla da so­runları vardı. Bir dâhiydi, ama çok "in­san" bir dâhiydi; birçok insanın kendi­ni onunla özdeşleştirebilmesini işte onun bu yönü sağlıyor.
Albert Einstein'ın en olağanüstü yönlerinden biri de, çocukken çok sıradan görünmesi. Göreliliği dün­yaya armağan eden ve bizlere evrenin sezgilerimizle algıladı­ğımızdan çok başka olduğu­nu gösteren adam, 14 Mart 1879'da Almanya'nın güne­yindeki küçük bir kent olan Ulm'da dünyaya gel­di. 1880 yılında, babasının elektrik teknolojileri işi batınca, ailesi Münih'e ta­şındı. Einstein, ailenin ilk çocuğuydu. 1881'de, Maja adlı kızkardeşi dünyaya gel­di.
Babası, Einstein'ın doğal dünyaya olan ilgisini destekledi; annesiyse kültürel konulara, özel­likle de müziğe. Amcaları da, mate­matiğe ve mekanik aygıtlara ilgi duy­masını sağladılar. 1884 yılında, Al-bert'in babası ona küçük bir manyetik pusula verdi: dünyanın geri kalanın­dan tümüyle yalıtılmış, yine de ne olursa olsun her zaman kuzeyi göste­ren pusula iğnesi, oğlanı büyülemişti. Amcasının verdiği bir buhar makinesi modeli de onu aynı ölçüde etkisi altı­na almıştı.
Einstein evde Musevilik eğitimi al­sa da, ailesinin çok dindar olduğu söy­lenemezdi. Aslında, gittiği ilk ilkokul, Einstein'ın evine yürüyerek 20 daki­kalık uzaklıkta bulunan bir Roma Ka-
tolik okuluydu. Einstein okulda öteki çocuklardan uzak duruyordu. Konuş­mayı öğrenme konusunda yavaştı; do­kuz yaşına kadar açık bir biçimde du-raksayarak konuşuyordu. Bilim ve ma­tematik dışındaki konulara ilgisi çok azdı. Bundan daha dikkate değer ola­nı, hem ses-
re sahip bir çocuktan farklı bir biçim­de, ben sorunun çok daha derinlerine inebiliyordum."
Einstein 17 yaşına geldiğinde, İsviç­re'nin Zürih kentindeki Federal Poli-teknik Enstitüsü'ne gitmeye karar ver­di. Ancak, giriş sınavında başarılı ola­madı ve Aarau Kanton Okulu'nda bir bütünleme yılı geçirdi. İkinci kez baş­vurduğunda, enstitüye kabul edildi. 1900 yılında mezun olunca, fizik konusunda yardımcı doçent ol­mak istedi, ancak geri çevrildi. İsviçre'nin Schaffhausen kentindeki bir okulda yarı zamanlı olarak öğretmen­liğe başladı ve İsviçre va­tandaşı oldu. Kısa bir süre sonra, Bern'deki İsviçre Patent Ofi-si'nde üçüncü sınıf teknik uzman olarak tam zamanlı bir işe geçti. 1903 yılında, Po-liteknik Enstitüsü'ndey-ken onunla aynı zaman­da matematik ve fizik öğ­renimi gören Mileva Ma-ric'le evlendi.
Bir yandan da, çağdaş fizik çevrelerinde hemen hemen hiç kimse tarafından tanınmasa da, fi­zik konusunda düşünmeyi sürdürüyor ve bu alandaki gelişmeleri yakından izliyordu. 1905 yılında, okumanın ve bu konuya kafa yormanın yararını gördü. 1905, onun "annus mirabilis"! yani mucize yılı oldu; fizikte yeni bir çığır açan dört makalesi yayımlandı ve Zürih Üniversitesi'ndeki doktora tezi­ni tamamladı. (Bunlara ek olarak, 1906 yılının başlarında iki önemli ma­kalesi daha yayımlandı).
Böylesi bir sıçrayış, neredeyse hiç duyulmamıştı. Buna benzer tek bir dö­nem akla geliyordu; o da, Isaac New-
sizce, hem
de açık bir biçimde zamanın Alman okullarında yaygın olan yönetim anla­yışına ve otoriteye baş kaldırmasıydı. Belki de, okulda öğrendiği en ya­rarlı şey, konuları kendi süzgecinden geçirerek ele almak oldu. Yıllar sonra şöyle diyordu: "Normal bir yetişkin as­la uzay ve zaman sorunlarını düşün­meye zaman ayırmaz... Ancak, benim entellektüel gelişimim gecikmeliydi... böylece, doğal olarak, normal becerile-
lerinin farkındaydı ve sessizce, ülkeyi izinsiz terk edemeyecek 30 pasifistin bulunduğu listeye onun da adını yaz­dılar.
Savaş sürerken, Einstein kendini kuramsal fiziğe verdi. Görelilik konu­sundaki düşüncelerini geliştiriyor ve kütleçekimini de kapsayan daha genel bir kuramı biçimlendirmeye çalışıyor­du. Birçok çalışma ve sayısız yanlış çı­kıştan sonra, kuram, 1916'da yayım­landı. Savaş nedeniyle kuramın Al­manya'nın dışında duyulması yavaş ol­du.
Savaştan bir yıl kadar sonra, genel göreliliğin öngörülerinden biri -ışığın, kütleçekimiyle bükülmesi- sınandı. Mayıs 1919'da, İngiliz bir ekibin bir Güneş tutulmasını izlemek için düzen­lediği araştırma gezisinde, bilimadam-ları, Güneş'in yakınlarındaki belli bir yıldız alanının, tutulma sırasındaki ve normal zamanlardaki konumunu bir­biriyle karşılaştırdılar. Einstein'in ku­ramı doğruysa, yıldızların konumu­nun çok az değişmesi gerekiyordu. Gerçekten de öyle oldu; hem de tam olarak kuramın öngördüğü kadar. Ku­ramı doğrulanan Einstein, bir gecede dünya çapında ün kazandı. Bu, Einste­in'in, halk dilinde "anlaşılamaz deha" anlamına gelen "Einstein" olduğu an­dı. Ünü yayıldıkça, özel yaşamında da büyük değişiklikler oldu. Sonunda, 1919 yılında o ve eşi Mileva boşandı­lar. Mileva, 1914 yılında oğulları Hans Albert ve Eduard'la birlikte Zürih'e dönmüştü. Mileva'yla boşandıktan kı­sa bir süre sonra Einstein, kuzeni El-sa'yla evlendi.
ton'un, 23 yaşındayken, evrensel küt-leçekim düşüncesini ortaya attığı, be­yaz ışığın tüm renklerin bileşimden oluştuğunu ve kalkülüsü geliştirdiği 1665 - 1666 yılları.
Einstein'in 1905 yılında yayımla­nan dört makalesinin konulan, geniş bir dağılım gösteriyordu. İlk makalesi, fotoelektrik etkisini açıklıyordu (ışık, enerji içerir ve maddeyle etkileşim ku­rar). İkinci makalesi, Brown hareketi­nin nedenini açıklıyordu (ısıyı, mole­küllerin hareketleri oluşturur). Özel bir görelilik kuramı ortaya atmıştı (uzay ve zaman birbirinden ayrılamaz) ve kütleyle enerjinin birbirine eşdeğer olduğunu öne sürmüştü. (Bu son ma­kale, çağdaş biçimiyle E = mc2 olarak ifade edilen ünlü formülü de içeriyor­du.) Bu makalelerin herhangi biri bile, fizik alanında büyük bir kariyer yap­masına yeterliydi.
1906 yılının Ocak ayında, çalıştığı patent ofisi, doktorasını başarıyla ver-
mesi nedeniyle derecesini ikinci sınıf teknik uzmanlığa yükseltti.
Bilim ve Politika
Fizik dünyasında Einstein'in ünü hızla artıyordu. Sonraki on yıl boyun­ca saygınlığı gittikçe artan üniversite atamaları ve ilk onursal derecesini al­dı. Bir yandan, dünyanın gidişine ve siyonizm de içinde olmak üzere poli­tik konulara ilgisi derinleşiyordu.
1914 yılında 1. Dünya Savaşı pat­lak verdiğinde, Berlin Üniversitesi'nde profesördü. Savaştan ve bilimadamla-rının birçoğunun askeri projelerde ça­lışmaya istekliliğinden bezginlik du­yan Einstein bir pasifist oldu.
Savaş karşıtı bildirileri imzaladı ve savaşı sona erdirmek için çalışanlara destek verdi. Ancak, İsviçre vatandaşı olduğu için adımlarını dikkatli atması gerekiyordu. Aslında, Alman askeri otoriteleri, onun savaş karşıtı etkinlik-
Şubat 2005 47 BİLİMveTEKNİK
Uluslararası Ün
1921 yılında, fizik alanında verilen Nobel Ödülü'nü aldı; ancak, göreliliği değil, fotoelektrik etkisini keşfettiği için ödüle hak kazanmıştı. Nobel kuru­lunun görelilikle ilgili kuşkularını çok az sayıda fizikçi paylaşıyordu. 1920'li ve 1930'lu yıllarda, fizikte, birçok genç fizikçiyi bu alana çeken büyük çapta bir devrim yaşandı.
Einstein, bu devrimin sürmesi için çok şey yapsa da, yıllar geçtikçe, kendi­ni, fiziğin gittiği yönle gittikçe daha çok çelişir buluyordu. Özellikle, şansın ve istatistiğin önemli rol oynadığı ku-antum mekaniğinin yükselişinden hiç hoşlanmıyordu. "Gott würfelt nicht!" diyordu: Tanrı kumar oynamaz. Sonuç­ta, alanın öncü kesiminden uzak düştü.
Fiziğin yanı sıra, Einstein daha o zamanlar bile, birçok toplumsal ülkü­de de önemli bir figürdü. 1921 yılında, Kudüs'teki İbrani Üniversitesi için pa­ra toplamak amacıyla, zamanın Önde gelen siyonistlerinden Chaim Weitz-mann'la birlikte ABD'yi gezdi. Uluslar Birliği'nin entellektüel işbirliğiyle ilgili bir kuruluna katıldı; İnsan Haklan İçin Alman Birliği'nin de önemli üyelerin­den biriydi. Fransa'yı ziyaret ederek görelilik üzerine dersler verdi ve savaş­la kopan bilimsel ve öteki bağlan yeni­den kurmaya çabaladı.
Kuramları başka bir dünyadan gel-mişçesine gözükse de, Einstein gerçek­çiliğini hiç kaybetmedi. Görelilik kura­mı Güneş tutulması gözlemleriyle doğ­rulandıktan kısa bir süre sonra, Lon-don Times gazetesine, "Bugün Alman­ya'da bir Alman bilimadamı olarak ni­telendiriliyorum; İngiltere'deyse İsviç­reli Yahudi olarak. Bir "bete noir" (en çok tiksinilen kimse anlamına gelen Fransızca bir deyim) olarak kabul edi­liyor olsam, bu tanım tersine dönerdi: Almanlar için İsviçreli Yahudi, İngiliz­ler içinse bir Alman bilimadamı olur­dum" diyordu. Sonradan, Sorbon-ne'daki bir konuşmasında göreliliği de benzer sözcüklerle açıkladı.
1930'lu yıllarda, Avrupa üzerinde totaliter bulutlar toplanmıştı. Hem fa­şizm, hem de komünizm, bireyselliği kitleler uğruna yok etmeye ve ulusal ekonomileri bürokratik kararlarla yön­lendirmeye çalışıyordu.
Özünde bir otorite karşıtı olan Eins­tein, bu akımların hiçbir iyi yönünün
olmadığını düşünüyordu. 1930 ve 1932 yılları arasında, ABD'ye üç kısa yolculuk yaptı. 1932 yılında Princeton Üniversitesi İleri Araştırmalar Enstitü-sü'nden davet aldı. Zamanını Prince-ton'la Berlin arasında bölmeye karar vermiş olsa da, 1933 yılında Adolf Hit-ler'in ve Nazi Partisi'nin Almanya'ya egemen olmak üzere yükselişiyle ABD'nin yolunu tuttu.
Princeton'da, fizik araştırmalarını sürdürdü; çok sayıda gençle birlikte -sonradan kanıtlandığı gibi boşu boşu­na- genel göreliliği elektromanyetik kuramına bağlayan bîr birleşik alan kuramı üzerinde çalıştı.
1939 yılında, pasifîst Einstein, Al­manya'nın Avrupa'daki savaşçı tutu­mundan tam anlamıyla korkuya kapıl-
in, hiçbir zaman atom bombasının ge­liştirildiği Manhattan Projesi'nde çalış­madı.
Avrupa'da ilerleyen müttefik kuv­vetleri Nazi ölüm kamplarında bulu­nanları özgürlüğüne kavuşturduğun­da ve Yahudi soykırımının boyutları açığa çıktığında, o zamanki pek çok in­san gibi, Einstein da dehşete kapılmış­tı - Hiroşima ve Nagasaki kentlerinin atom bombasıyla yok edilmesi de onu aynı biçimde dehşete bürüdü. Her iki duruma da tepkisi, tek bir dünya dev­leti kurulması ve evrensel silhasızlan-ma için çağrı yapmak oldu; bu barışçıl amaçlar için çalışan kurullara ve ör­gütlere katıldı ve onlara destek verdi. ABD hükümeti, bu örgütlerden bazıla­rının komünizm yanlısı olduğundan kuşkulandığı için, FBI Einstein'a iyi gözle bakmıyordu ve onunla ilgili bin­lerce sayfalık bir dosya hazırlandı. So­ğuk savaş yılları boyunca, pasifist ve sosyalist düşünceleri nedeniyle bir Sovyetler Birliği sempatizanı olduğun­dan kuşkulandılar.
Einstein, Yahudi örgütlerinde etkin kaldı ve 1948 yılında İsrail devleri ku­rulduğunda güçlü destekçilerinden bi­riydi. 1952 yılında, İsrail'in başbakanı David Ben Gurion onu İsrail'in (Weitz-man'dan sonra) ikinci başkanı olmaya davet ettiğinde Einstein bu daveti geri çevirdi. Derinden etkilenerek, bu iş için çok yaşlı ve güçsüz olduğunu; be­cerilerinin ve deneyiminin nesnel so­runlarla çalışmaya uygun olduğunu belirtti. Fizik problemleri üzerinde ça­lışan bir fizikçi olarak kalmayı yeğledi.
1950'lere gelindiğinde, 1905 ve 1916'nın şaşırtıcı kuramları artık fizi­ğin içine işlemişti. Onlara Einstein ya­şam vermişti; ama, bu kuramlar çoktan tüm insanlığın ortak malı ve geleceğini biçimlendiren önemli etkilerden ol­muşlardı.
Albert Einstein, evreni yeni baştan yapan ve insanlığa, nasıl kullanacakla­rını hâlâ tam olarak bilmedikleri arma­ğanları veren adam, yaşama tıpkı en baştaki gibi sessizce veda ederek, 18 Nisan 1955'te 76 yaşındayken Prince­ton Hastanesi'nde öldü. Son sözleri hiçbir zaman bilinemedi; çünkü Al-manca'ydılar ve o sırada yanında du­ran hemşire bu dili bilmiyordu.
Burnham, R., "The man who remade the universe". Astronomy, Şubat 2005
Çeviri: Aslı Zülâl
mıştı ve Almanya'ya karşı koymak üze­re yapılan askeri hazırlıkları destekli­yordu. ABD Başkanı Franklin Roose-velt'e yazılan ve ABD'yi, uranyum fis-yon tepkimelerine dayanan bir atom bombası yapmak üzere araştırma baş­latmaya çağıran (ABD'deki bir başka sığınmacı olan fizikçi Leo Szilard'ın ta­sarladığı) bir mektubu imzaladı. Bir sonraki yıl ABD vatandaşı oldu.
ABD 2. Dünya Savaşı'na girdikten sonra, Einstein bu davaya yardım et­mek için elinden geleni yaptı. ABD De­niz Kuvvetleri Savaş Gereçleri Daire-si'nde danışman olarak çalıştı; ayrıca 1905'te yayımladığı özel görelilik ma­kalesinin bir kopyasını elyazısıyla ha­zırladı. Bu elyazması, bir açık artırma­da 6 milyon dolara satıldı ve geliri sa­vaş çalışmalarına aktarıldı. Öte yan­dan, efsaneler ne derse desin, Einste-
BİLİM ve TEKNİK 48 Şubat 2005