c-1.jpg
Üzerinde yaşadığımız yer kabuğu, kozmik ışınlar, günlük hayatımızda tü-kettiğimiz yiyecekler, hatta bu dünyada yaşıyan her birey bir radyasyon kayna-ğıdır. İlk canlının yer yüzünde oluşu-mundan bu yana geçen zaman içinde, üzerinde yaşadığımız kayaların aktivi-tesi giderek azalırken (yaklaşık 10 mis-li ) içimizde radyasyon korkusu son 50 yıl içinde tarihsel, politik , ekonomik ne-denlerle gerçek boyutlarını aştı. Öyleki, maden sularının (şifalı suların) üstünde Piko Curie (1 piko curie=38 mBq) ola-rak verilen aktivite değeri bile şişelerin üzerinden silindi. Bu yazıyı özellikle Çernobil kazasından sonra Türkiye'de 1986 çaylarının tüketimiyle ortaya çı-kan endişeyi, çaylardan aldığımız rad-yasyon dozunu, doğal çevreden, yiye-ceklerimizden, kozmik ışınlardan aldık-larımızla karşılaştırarak daha gerçekçi bir düzeye İndirgemek için ele aldım.
1989-2003 yılları arasında Çernobil kazasının radyoaktif yağış izleri bo-yunca, Avrupa Topluluğu'nun destek-lediği, uluslararası ölçüm kampanya-sında görev aldım. Çalışmalarımız Çer-nobil reaktörünün 2,5 km uzağında bulunan, kazadan önce 50.000 reaktör personeli ve hizmetlililerinin yaşadığı, kazadan 48 saat sonra boşaltılan Pirip-yat kentinde başladı. Daha sonraki yıl-larda çalışmalarımız, giderek daha uzak mesafelerdeki yerleşime izin veri-len bölgelerde devam etti. 1990 yılında bir kolhozun bakkalında Türkiye'den ithal edilmiş çayların dizilmiş olduğu-
nu gördüğümde doğrusu hiç de şaşır-madım. Ruslar bizim kirli (!) çaylarımı-zı tereddütsüz tüketiyordu. Türki-ye'deyse, politik ve medyatik nedenler-le, hatta uluslararası ekonomik baskı-lar sonunda, tonlarca çay, tehlikeli de-recede radyoakativite içerdiği gerekçe-siyle yok edilmişti. Türkiye Atom Ener-jisi Kurumu'nun (TAEK) ve uzmanla-rın tüm çabalarına rağmen yaratılan paniğin ve endişenin önü alınamadı. Benzer durumu Almanya'da da yaşa-dık. Konunun uzmanlarıyla yapılan ko-nuşmalar televizyonda gecenin ilerle-miş saatlerinde yayınlanırken, hiç bir kontrolden geçmemiş veya bu ölçüm-ler İçin yeterli olmayan aletlerle yapı-lan gösteriler, akşamın erken saatlerin-de kamuya sunuldu. Duygu sömürüsü yapan, bilimsel ölçümleri anlamakta güçlük çeken demagoglarla aynı plat-formda panele çıkan bilim adamları kendi çalışmalarını anlatmakta güçlük çektiler ve gülünç durumlarda bırakıl-dılar. Bu olaylar, bilim insanlarının kullandıkları dil yüzünden çalışmaları-nı halka İletmekte çektikleri zorluğun sonucuydu. Bu yazıyla amacım en azından radyasyon konusunda elim-den geldiğince okuyucuyla bir iletişim sağlayabilmektir.
Almanya'nın güney bölgeleri, yani en fazla yağmur alan Alp dağlarının kuzey eyaletleri, en az Trakya ve Kara-deniz Bölgeleri kadar Çernobil kaza-sından etkilenmişti. Karadeniz Bölge-si'nin 1986 ürünü çaylarında, kuru ça-
yın kilosu başına 80.000 Bq kadar bir aktivite değeri kaydedildi. Her ne ka-dar kuru çayda gözlenen sezyumdan kaynaklanan aktivite değeri (Aktivite-nin birimi Bq olup bir saniyedeki par-çalanmaları ifade eder) ilk bakışta çok yüksek görünse de, insan sağlığı üze-rindeki etkilerin hesaplanması açışın-dan tek başına bir anlamı olmaz.
Her hangi bir radyoaktif maddenin sağlığa etkisi konu olduğu zaman, öl-çülen aktivitenin, radyasyonun etkinli-ğini tanımlayabilecek başka büyüklük-lere çevrilmesi gerekir; bu büyüklükle-re de genelde radyasyon dozu adı veri-lir. Bu çevrilme işlemi ayrı bir uzman-lık dalı olup, bir radyoaktif maddenin ölçülen aktivitesi (Bq olarak ifade edi-len değeri), Uluslararası Radyasyon-dan Korunma Komitesinin (ICRP) öne-rileri göz önüne alınarak, belirli norm-lar ve modellemeler kullanılarak yapı-lır. Bu arada, aktivitenin kaynağı olan radyoaktif maddenin özellikleri, türü, hangi enerjide foton veya parçacık yay-dığı, organizmada hangi yollan izledi-ği, fiziksel ve biyolojik yarı ömrü, o toplumun bu ürünü hangi oranda tü-kettiği, depolandığı organ varsa o or-ganın radyasyona duyarlılığı gibi bir çok faktör göz önüne alınmalıdır. Bu-nun sonunda elde edilen büyüklüğe 'etkin doz' adı verilir; birimi Sievert (Sv) olup, J/kg'a denktir; yani birim kütle başına depolanan enerjidir. Ör-neğin, çaylarda kirlenmeye neden olan sezyumun laboratuvarda ölçülen akti-
BİLİM ve TEKNİK 52 Aralık 2005
vitesinden, etkin doz hesaplarına ge-çerken onun parçalanma rejimi, yani saldığı foton ve elektronların enerjile-ri, sindirim yoluyla alındığı için biyolo-jik yarı ömrü, yani vücuttan atılması-nın yanlanma süresi gibi aşağıda biraz daha fazla açıklayacağım faktörlerin göz önüne alınması gerekir. Çernobil yağışından dolayı 1986 ürünü çayları-mızda iki tip sezyum vardı: Cs-134 ve Cs-137. Cs-137 bunlardan uzun ömür-lü olanı olup, fiziksel yarı Ömrü 30 yıl-dır; yani 30 yıl sonra başlangıçtaki rad-yoaktif atomların sayısı yarıya düşmüş olur. Oysa biyolojik yarı ömrü erkek-lerde 100, kadınlarda 90 gündür. Bu-nun ötesinde radyoaktif sezyumun in-san vücudunda izlediği yol ve biriktiği organ radyoaktif stronsiyumunkinden farklıdır. Bu nedenle, herhangi bir yer-de bulunan sezyumun tüketilebilmesi-ne izin verilebilir miktarlar için konu-lan sınır, özellikle kemik gibi dokular-da biriken radyokatif stronsiyumun-kinden farklıdır. Bu nedenle, her rad-yoaktif eleman İçin ayrı bir model ayrı bir sınır değeri belirlenir. Genelde,
Pripyat
Çernobil kazası gibi olağanüstü du-rumda radyoaktif madde içeren yiye-cek maddelerinin tüketilebileceği mik-tarlar, yukarıda saydığım parametrele-rin en üst sınırları kullanılarak yapılır. Nitekim TAEK da bu en üst sınırların bile üstünde bir yaklaşımla kilogram başına 12.500 Bq'den fazla sezyum içeren çayları yok etme yolunu seçti. Türkiye'de yetişen 1986 ürünü çaylar, daha sonra pek çok yerli ve yabancı ya-yına konu oldu.
1986 ürünü Türk çaylanndaki akti-viteyi, Almanya'da bu amaçla dünya standartlarına göre kalibre edilmiş olan laboratuvarımızda 1987 Temmuz ayında biz de ölçtük . Bize gönderilen kuru çaylardaki kilogram başına top-lam aktivitenin 2.000 ile 10.000 Bq arasında değiştiğini saptadık. En yük-sek aktiviteyi gösteren kuru çayın 10 gramını kullanarak değişik sürelerde bîr litre su içinde demledik. Kuru çay-daki aktivitenin % 80 inin 15 dakikada demli çaya geçtiğini ve demli çayın bir litresinde toplam aktivitenin 80 Bq ol-duğunu saptadık.
Her gün üç bardak ( 0,31) çay tüket-tikten sonra birer aylık aralıklarla 'tüm vücut sayaçları' olarak bilinen ölçüm aletleri içinde yarım saat bekletildikten sonra vücudumuzdaki toplam radyo-kativite değerleri kaydedildi. Benim dı-şımda bu araştırmaya katılan pek çok meslektaşım da Almanya'da kullanılan yiyeceklerin etkisini inceliyorlardı. Öl-çümler, 1990 yılına kadar sürdü. Bu ölçümler sırasında günlük tüketim alışkanlıkanlıklarımız, vücut ağırlığı-mız, spor, yürüyüş gibi fiziksel etkin-liklerimiz de not ediliyordu. Bu ölçüm-lere paralel olarak sezyumun dışında vücudumuzda bulunan potasyum gibi radyokatif doğal maddelerin de aktivi-tesi ölçülüyordu. Çernobil kazası nede-niyle Almanya'da sütün dışında özel-likle domuz ve geyik gibi av hayvanla-rının etlerinde, mantar ve böğürtlen gi-bi orman ürünlerinde yüksek aktivite gözlenmişti. Ben Türkiye'den gelen çayların dışında Almanya'da yetişen ürünleri de tüketiyordum. Benim vü-cudumda ölçülen en yüksek sezyum aktivitesi, çayları içmeye başladıktan yaklaşık üç ay sonra, eylül, ekim ayın-da görülmeye başladı; 1000 Bq'e ulaş-tı. Bu değer giderek azaldı ve 9O'lı yıl-larda ölçülebilecek değerlerin altına düştü. Oysa benim vücudumda, sezyu-mun dışında, doğal olarak bulunan po-tasyumdan (K-40) kaynaklanan toplam aktivite 3.200 ile 3.500 Bq arasında sa-bit kaldı. Günlük tükettiğimiz her mad-de içinde doğal olarak bulunan K-40, her insanın kas/yağ oranına bağlı ola-rak vücudunda oldukça sabit bir de-
c-2.jpg
Çernobil nükleer reaktörüne en yakın yerleşim yeri
olan 50 bin kişinin yaşadığı Pripyat şehri, resimde
de görüldüğü gibi yerleşim reaktörden 2,5 km
uzaklıkta olup kazadan 48 saat sonra tamamen
boşaltılmıştı.
c-3.jpg
Aralık 2005 53 BİLİM ve TEKNİK
c-4.jpg
mek için bu bölge halkında gözlenen kanser vakalarıyla aynı ekonomik dü-zeyde olan fakat radyaokaktif yağış al-mamış, aynı etnik kökenli ve eşdeğer doğal radyasyon seviyesinde yaşayan bir kontrol grubuyla bir karşılaştırma
gerekir. Bu veriler olmadan bir bölge-de kanser vakalarının artışından bah-sedilemez. Bu türlü bir nüfus araştır-ması, kendi başına bir bilim dalı olup ciddi analizleri ve yıllarca süren göz-lemleri gerektiren bir konudur.
Radyasyonun kansere neden oldu-ğunu ve nesiller sonra bile mutasyon-lar yaratabileceğini hemen herkes bili-yor. Ancak, diğer kanserojen madde-lerle karşılaştırıldığında daha fazla et-kin olmadığını, kullanılan birimlerin büyüklüğünü ve boyutunu kavramak zor olduğundan, halka anlatmakta zor-luk çekiyoruz. Radyasyonun kanser oluşturma mekanizmasını, bir çok di-ğer kanserojen maddeden daha iyi bili-yoruz. Kanser oluşumunda etkin bir radyoaktif atomdan çıkan tek bir foto-nu ölçme olanağımız olduğu gibi, tek bir fotonun hangi olasılıkla kansere neden olabileceğini de hesap edebiliyo-ruz. Oysa diğer kanserojen atom veya moleküllerin bu boyuttaki değerlerini gelişmiş spektroskopik yöntemlerle bi-le saptamak olanak dışı. (lg Cs-137'nin aktivitesi 3,34 1012 parçalan-ma/s dir. Yani 80.000 Bq aktivitesi olan bir kilogram çaydaki Cs-137 mik-tarı 0,02 ug dır.
Tüm dünyada gözlenen kanser va-kalarının artışının tek nedeni radyas-yon değildir. Bunun en bilinen örneği en az ölümle sonuçlanan kanser vaka-larının gözlendiği ABD'deki Utah ken-tinde yaşayanlardır. Burada yaşayan halk, bölgenin doğal jeolojik yapısı ve denizden yükseklikliği nedeniyle ABD ortalamasının üç buçuk misli daha yüksek bir radyasyona maruz kalırlar. ABD'de en az endüstri kirliliğine ma-ruz kalmış olan bu bölgede genelde kahve, çay, sigara gibi zararlı alışkan-lıkları olmayan Mormonlar yaşamakta-dır.
Gelişmiş ülkelerde, yani sağlık sis-temlerinin oldukça yaygınlaşmış ve or-talama ölüm yaşlarının Türkiye'den çok daha yüksek olduğu ülkelerde bi-le, bir insana hayatı boyunca kanser ta-nısı konulması olasılığı yaklaşık % 40'tır. Yani 10 kişiden 4 kişiye yaşamı-nın bir safhasında kanser tanısı konu-
konusu yapılmadı.
2005 yılının Eylül ayında Viyana'da 700'e yakın bilimadamı ve sağlık uzma-nından oluşan uluslararası bir ekip yaklaşık 20 yıl önce Çernobil nükleer santralinde meydana gelen kazadan kaynaklanan radyasyon yağışından et-kilenen alanlarda yaptıkları çalışmala-rın özetini 600 sayfalık bir rapor halin-de sundular. Oysa her bir özet sayfası-nın arkasında, yine o kadar yayınlan-mamış ölçüm ve araştırma malzemesi bulunmaktadır. IAEA'nin sonuç rapo-runda da belirtildiği gibi Çernobil kaza-sı, kazanın İlk günlerinde yüksek rad-yasyon dozuna maruz kalan 200.000 acil kurtarma işçisi ve reaktörün 100 km çevresindeki bazı yüksek yağış al-mış yerlerde yerel sütleri tüketen ço-cuklarda büyük sağlık problemlerine yol açtı. Ancak raporda bunun dışında-ki alanlarda genelde İnsan sağlığını tehdit edici yaygın bir kirlenmeye ne-den olmadığı çok ayrıntılı araştırmalar ve onlara koşut olarak sürdürülen epi-demiyolojik nüfus araştırmaları sonun-da ortaya konulmuştu. Sunulan bilgiler yıllardır mevcut olmasına karşın uz-manlara duyulan güvensizlik ne yazık ki dünyanın hiçbir yerinde daha kırıla-madı. Bunun en tipik örneği de, basın-da her gün izlediğimiz Karadeniz Böl-gesi'nde gözlenen kanser patlamasının Çernobil kazasına bağlanmasıdır. Kara-deniz Bölgesi'nde arttığı iddia edilen kanser vakalarının nedenini radyasyon yağışının dışında kalan başka faktörler-de aramamız gerekir.
Her hangi bir bölgede gözlenen kanser sayısı, o bölge halkının refah durumuna, sağlık hizmetlerinin teknik düzeyine ve kullanılma yaygınlığına, halkın gıda tüketim alışkanlıklarına, hatta kişinin cinsiyetine ve etnik köke-nine bile bağlıdır. Kanser vakalarında bir artış gözlendiğini söyleyebilmek için de daha önceki yıllarda gözlenen kanser vakalarının hasta yaşına/cinsi-ne ve yıllara göre dağılımının iyi bilin-miş olması gerekmektedir. Karadeniz Bölgesi'nde diğer bölgelere nazaran daha fazla artış olduğunu söyleyebil-
ğerdedir. Kadınlarda ortalama 4.000 Bq, (ben biraz ortalamadan küçük bir insanım), erkeklerde bu değer 5.000 Bq kadar çıkabilir. İnsan vücudundaki potasyum, fazla şişmanlanmadığı süre-ce, yani kas/yağ oranı değişmedikçe sabit kalır. Bunun dışında bir de vücu-dumuzun bütün organ ve dokusunda bulunan karbondan ve onunla beraber bulunan radyoaktif karbondan (C-14) dolayı ortalama 4.000 Bq'lik bir aktivi-te daha vardır. Ancak C-14 ün saldığı beta parçacıklarının enerjisi düşük ol-duğu için vücudun aldığı etkin doza katkısı çok azdır. Yani bir insanın ken-disi, Çernobil kazası olmadan önce de, yaklaşık 8.000 Bq'lik bir radyoaktif kaynaktır. Radyasyondan korkuyorsa-nız kimsenin yanına yaklaşmayın!..
Sonuç olarak, gerek kirli çayları ge-rekse de Almanya'nın yerel ürünlerini tüketerek, vücudumda oluşan toplam aktivite, şu anda ölçülen aktivitenin üçte birinden bile azdı. Bende ölçülen toplam sezyum değerleri, Alman mes-lektaşlarımla aynı değerler arasında değişti ve yapılan modellemelerle uyum içindeydi. Nitekim, Türk halkı-nın yılda bir kilogram çay tükettiği göz önüne alınarak yapılan hesap ve de-neyler sonunda en yüksek etkin dozun 1 mSv'i geçmediği ve bunun uluslara-rası radyasyondan koruma komitesi-nin en son tavsiyelerine göre, halk için izin verilebilir radyasyon doz sınırları İçinde olduğu ortaya çıkmaktadır.
Piyasaya sürülen çaylara konulan sınır, Almanya'da sütlere bile konulan sınır değerinin altındaydı. Almanya, Çernobil sonrası satılan sütlere çok tu-tucu bir yaklaşımla litre başına toplam sezyum aktivitesi için 600 Bq bir sınır koydu. Oysa piyasaya sürülen çaylar-daki aktivite değeri, Türk usulü dem-lenmiş çaylara, aktivitenin %100 geçti-ği kabul edilerek hesaplanmış ve litre başına 370 Bq'in altında bırakılmıştı.
Çernobil kazası, nükleer enerjinin kullanıldığı çağımızda gözlenen veya gözlenebilecek kazaların en korku ya-ratanı oldu. Dünyada hiç bir kaza, Çer-nobil kadar incelenmedi ve araştırma
BİLİM ve TEKNİK 54 Aralık 2005
c-5.jpg
dığında alfa parçacığı (helyum çekirde-ği) yayar. Alfa parçacığının doku için-deki erimi çok kısa olmasına karşın, iyonize edebilme gücü çok yüksek ol-duğu için etkin doz hesaplarında kulla-nılan ağırlık faktörü de o derecede yüksektir. Dünyada Finlandiya ve İs-veç gibi ülkelerde bunun doğal yıllık etkin dozu, solunum yollarında 8 mSv'e yaklaşır. Türkiye'nin bazı bölge-lerinde de oldukça yüksek değerlerde Radon vardır. Radon gazı, üstünde ya-şadığımız kayaların hareketi yüzünden toprak üstüne çıkabildiği için deprem-lerin daha Önceden belirlenmesinde kullanılan bir yöntemdir. Yeraltı sula-rında da eriyik halde bulunduğu için, her gün yıkanan bir insanın günde al-dığı doz oldukça yüksektir.
Yukarıda da bahsettiğim gibi gün-lük tükettiğimiz sebze, meyve ve kuru-yemiş gibi maddelerde bol miktarda sağlığa faydası olduğu bilinen potas-yum vardır. Radyokaktif K-40, radyoak-tif olmayan K ile beraber bütün yiye-ceklerimizde mevcuttur; genelde kas-larda toplanır ve kimyasal özellikleri de çaylarda ölçülen sezyumunkine çok benzer. Günlük yiyeceklerimizin he-men hepsinde var olan K-40, her insa-nın vücudunda bir dengede olup o in-sanın kas miktarına bağlıdır. Çocuklar-daysa yağ/kas kas oranı daha düşük olduğu için, bir çocuğun vücudunda kilogram başına çok daha fazla radyo-aktif madde vardır. Yediğimiz patates-te, havuçta, yani sağlıklı olduğuna inandığımız her maddede değişen mik-tarlarda K40 mevcuttur. Bir insanın günde aldığı ortalama K40 miktarı ha-vuç, patates gibi maddelerden 100 Bq, fındık, fıstık, kestane gibi maddeler-dense çok daha yüksektir,
Tıbbi Nedenlerle Alınan Radyasyon Dozları
Özellikle sağlık hizmetlerinin ol-dukça gelişmiş olduğu ülkelerde bir in-sanın tıbbi nedenlerle maruz kaldığı radyasyon dozu, tüm diğer kaynaklar-
Çevre ve Kozmik ışınlar
lacaktır. Her kanser ölümle sonuçlan-mayabilir. Örneğin, tiroid kanserinin erken tanındığında % 99 tedavi şansı vardır. Genelde tüm ölümlerin % 25'i de kanserden olmaktadır. En son çalış-malara göre, 1 Sv'lik, yani Çernobil çayları nedeniyle aldığımız radyasyon dozundan bin misli daha yüksek bir et-kin doz alan insanın, yaşamının bir saf-hasında kanser olma riski kadınlarda % 13 erkeklerde % 9'dur.
Karadeniz Bölgesi'nde 10 milyon in-san yaşadığına göre, doğal nedenlerle hayatının bir safhasında kanser tanısı konacak 4 milyon İnsan var demektir. Bu gün Karadeniz Bölgesi'nde 4 mil-yon insana henüz kanser teşhisi konul-madıysa, sağlık sistemi en modern tek-nolojisini kullanarak halka erişememiş demektir. (Bu saptama Türkiye'de ömür beklentisi 71 yıl var sayılarak ya-pılmıştır). Oysa, 1 mSv'lik bir dozdan yani bir kg çay tüketiminden alınan doz yüzünden kanser olabilecek insan-ların sayısı 400, yaşadıkları doğal çev-reden dolayı 1.000 -1.600 (yıllık ortala-ma doğal doz hızı 2,5 - 4 mSv) kişi ola-caktır. Yani, hali hazırda gözlenen tüm kanser vakalarının onbinde biri kadar bir artışa neden olacaktır. Oysa Hiros-hima ve Nagasaki'ye atılan bombalar-dan etkilenen 70.000 kişiyi kapsayan, 50 yıldır sürdürülmekte olan çalışma-larda, istatistiksel açıdan çok da anlam-lı olmasa da İ0 - 40 mSv civarında rad-yasyona maruz kalan grupta, kanser riskinin azaldığı da gözlenmiştir.
Doğal Çevreden Alınan Radyasyon Miktarı
Yukarıda saydığım nedenlerden do-layı bu yazıda kanser vakalanndaki ar-tış üzerinde tartışmak yerine, Çernobil kazası nedeniyle tüketilen çaydan alı-nan radyasyon dozunun boyutlarını bi-raz daha anlatabilmek için yer yüzün-de yaşamakta olduğumuzdan dolayı al-dığımız radyasyon dozu miktarını özet-lemeye çalışacağım.
Türkiye'nin her hangi bir bölgesin-deki insanlar, yılda yaklaşık ortalama 2,5 - 4 mSv'lik bir etkin doz altında ya-şarlar. Bunun yaklaşık 1 mSv kadarı çevreden gelen fotonlardan ve kozmik ışınlardan kaynaklanır. Türkiye'de in-sanların yaşadığı bölgenin jeolojik ya-pısına ve kullanılan bina malzemeleri-nin cinsine bağlı olarak çevreden ge-len fotonların bıraktığı etkin doz 1 İle 3 mSv arasında değişir. Dünyada bu ortalama değerleri çok aşan yerler var-dır, örneğin, Brezilya'da monazit kum-larının üstünde kurulmuş kentlerde, Hindistan'da Kerela'da ölçülen yıllık doz miktarı 30 mSv'in üstündedir. İs-viçre'nin Ruscade dağları civarında ya-şayanlar bir nükleer reaktörün etrafın-da müsade edilebilen dozların üstünde bir radyasyona maruz kalırlar.
Kozmik ışınlardan aldığımız yıllık etkin radyasyon dozuysa, yaşadığımız kentin denizden yüksekliğine bağlıdır. Yaklaşık 1.500 m yükseklikte kozmik ışınlardan aldığımız radyasyon etkin dozu, deniz seviyesine göre üç misli yüksektir. 12.000 m'de uçan bir yolcu, deniz seviyesinde alacağı etkin dozun 50 katına maruz kalır.
Sindirim ve Solunum Yoluyla Alınan Radyasyon
Bir yılda aldığımız toplam etkin do-zun geri kalan 1,5 mSv'i vücudumuz-da bulunan, günlük tükettiğimiz yiye-cek, içeceklerimizle alınan radyokatif maddelerdir. Bunlar kemiklerimizde bulunan uranyum U-238, toryum Th-232, kaslarımızda toplanan potasyum K-40 gibi maddeler olduğu gibi bütün vücudumuzda bulunan C-14 tür. Bu-nun dışında bir de solunum yoluyla alı-nan renyum Rn-222 vardır. Rn-222, bütün kayaların yapısında bulunan U-238'in parçalamasından çıkan radyo-aktif bir madde olup, yeraltı sularında da çözülmüş olarak bulunur; parçalan-
Aralık 2005 55 BİLİM ve TEKNİK
buz dolabı etrafında da çok dolaştığını böylece öğrenmiş olduk. Meslek haya-tımın en acı olaylarından birisi olması nedeniyle bunu sizlerle paylaşmak iste-dim. Tedavide verilen dozların ne ka-dar yüksek olduğunu unutmuştuk.
Bu vesileyle çoğu zaman unutulan bir faktörden bahsetmek istiyorum: Ka-radeniz Bölgesi'nde tiroid hastalıkları yaygındır. Karalahana tüketiminden kaynaklandığını gösteren Türk bi-limadamlarının çalışmaları mevcuttur. Bilindiği gibi bazı yiyecekler, organiz-ma için gerekli bazı eser maddelerin bünyeye alınmasını engeller. Örneğin, aşırı derecede domates tüketildiğinde, bünyenin ihtiyacı olan demirin yeterli derecede alınması engellenir. Bunun gibi karalahananın da tiroid bezi için gerekli iyotun alınmasını engellediği gösterilmiştir. Bir tiroid bezi fonksiyo-nun incelenmesi için kullanılan radyas-yonun etkin dozu, yaklaşık 700 mGy dir; yani Çernobil çaylarının tüketimiy-le Türk halkının aldığı dozun 700 katı-dır. Karadeniz Bölgesi'nde kanserin ço-ğalması söz konusuysa önce buna ne-den olabilecek artışlara bakmak gere-kir. Nitekim Çernobil kazasından sonra yapılan çok kapsamlı nüfus çalışmala-rından sonra, Ukrayna, Beyaz Rusya ve Rusya'da yapılan tiroid bezi tarama ça-lışmalarından dolayı doğal kanser olu-şum hızının arttığı gözlenmiştir.
Bütün bunları halkımızı radyolojik incelemelerden korkutmak için anlat-mıyorum. Amacım Çernobil yağışının Türkiye'deki boyutlarını duyurabil-mektir. Çernobil yağışından dolayı al-dığımız dozların kanser yapma riskleri pek çok diğer faktörlerden onbinlerce defa daha azdır. Ancak, tedavide kulla-nılan dozlar, tamda kullanılan dozlar-dan da milyonlarca defa fazla olup bu
Önemli Not______
Herhangi bir radyokaktif maddenin bir yılda alınmasına müsade edilebilir dozları saptarken radyasyon dozunun riskinin lineer olarak arttığı varsayılır. Ancak hücrelerimizin kendilerini yeni-leme mekanizması doğal radyasyonu tamir ede-bilecek şekilde evrime uğramış olsa bile çok yüksek dozlarda bu kendini tamir etme mekaniz-ması tamamen yok olabilir. Ancak bunlar çok yüksek doz değerleri için geçerlidir; bir kaç Sv'İn üstündekiler yok olabilir değerlerdir. Belli bir sınırın altında radyasyon riski olmadığını söy-lemek istemiyorum. Amacım yalnızca bu riskin diğer tüm riskler yanında ne kadar önemsiz ol-duğunu yeniden vurgulamaktır.
değerlerde hem deterministik hem de somatik etkileri gözlenebilir büyüklük-lere erişir.
Hayriye Yeter Göksu
GSF-National Research Center for Environment
and Health Institute of Radiation Protection, D-
85764 Neuherberg, Almanya
dan çok daha fazladır. Geçen yüzyılın ortalarında yaygın bir şekilde sürdürü-len verem taramalarından alınan doz-lar, günümüzde alınandan çok daha yüksekti. Her röntgen çekilişinde aldı-ğımız etkin doz yaklaşık 0,2 mSv ka-dardı. Bu gün bu değer 0,1 mSv'e ka-dar indirildi. Bir akciğer tomografisin-de alınan radyasyon dozuysa 10 mSv'dir. Bu arada anjiyo gibi girişim-sel teşhis yöntemleri ve kanser tedavi-lerinde kullanılan dozlannsa çok yük-sek olduğunu unutmamakta yarar var. Tiroid kanserinde verilen radyokatif iyot miktarı 500 - 600 MBq olup bu-nun büyük bir kısmı tiroid bezinde toplanmış olsa da, diğer organlar da bundan yeterli derecede paylarını alır-lar. Tiroid bezinin büyüklüğüne bağlı olarak verilen etkin dozsa 5 - 6 Sv ci-varındadır. Tedavide de kullanılan rad-yasyonun boyutları hakkında bir fikir vermek için size bir Çernobil araştırma gezim sırasında yaşadığım bir olayı an-latmaya çalışacağım: 1994 yılında Be-yaz Rusya ve Ukrayna'da teşhis edilen tiroid kanserli çocukların köylerinden örnek toplamaya ve ölçüm yapmaya gitmiştik. Beyaz Rusya'da Vischimir adlı bir köyde üç çocuğa tiroid kanseri tanısı konulmuştu. İlk iki çocuğun oturduğu evlerden ve İneklerini besle-dikleri tarlalardan örneklerimizi topla-yıp üçüncü çocuğun evine vardığımız-da evine bahçesinin değişik köşelerin-de ve evde buz dolabı etrafında hiç bir yerde karşılaşmadığımız düzeylerde radyasyon doz hızları ölçmeğe başla-dık. Üstelik bu doz hızı da zaman za-man artıp azalıyordu. İlk aklımıza ge-len yine bir yerlerde nükleer kaza ol-duğuydu. Ancak o sırada elimde olan aletle radyasyonun cinsini ölçmek ola-naksızdı; yalnızca doz hızını okuyabili-yorduk. Radyokatif maddenin cinsini anlamak İçin tarlada sürdürdüğümüz ölçümleri yarıda kesip spektrometreyi bahçede kurmaya başlarken, Yuri adlı çocuğun yanıma zaman zaman yaklaş-tığını ve her yaklaştığında doz hızının saatte 10 µSv'e ulaştığını görünce, radyasyonun kaynağının çocuğun ken-disi olduğunu anladık. Bir hafta evvel ziyaret ettiğimiz kazaya uğrayan Çer-nobil reaktörünün lahitinin etrafindaki doz hızı 6 µSv'ydi. Yuri, iki hafta önce tedavi için gönderildiği Almanya'dan dönmüştü. Çocuğun bahçenin çeşitli köşelerini tuvalet gibi kullandığını,
Kaynaklar Stoneham, D., Bailiff, I.K., Brodski, L, Göksu, H.Y.. Haskel, E. Hütt, G., Jungner,
H.. Nagatomo, T., 1993. TL Accident Dosimetry Measurements on Samples from the Town of Pripyat. Nud. Tracks Radiat. Meas. 21, 195-200.
Stoneham, D., Bailiff, I.K., Boetter-Jensen, L, Göksu, H.Y., Jungner, H., Petrov. 5., 1996. Retrospective Dosimetry, The development of an experimental methodology using luminescence Techniques, Proceeding of the First Inter-national Conference of the European Commission, Belarus, Russian Federa-tion and Ukraine on the Radiological Consequences of the Chernobyl Acci-dent . ISSN 1018-5593, EUR 16544EN, 1037-1040.
Bailiff, I.K., Steanenko. V.F., Göksu, H.Y., at all. 2004, Comparison of retrospec-tive luminescence dosimetry with computational modeling in two highly contaminated settlements downwind of the Chernobyl NPP. Health Physics 86, 2541.
Bailiff, I.K., Stepanenko, V.F., Göksu, H.Y., Boetter Jensen, L., Jungner, H., Cor-recherV., Delgado, A,, Jungner. H., Khamidova, L G.. Kollzshenkov, T.V., Meckbach, R., Petin, D.V., Orlov. M.Yul., Petrov, S.A. (2005) Retrospective Luminescence Dosimetry: Development of Approaches to Application in Po-pulated Areas Downwind of !he Chernobyl. Health Physics 89, 233-246.
Ozemre A.Y (2004 ) Chernobil komplosu, Bilgi yayınları Ed. Kevser Turkay, Bilgi Yayincilik , Istanbul / Türkiye
GSF-1986 Umweltradioaktivität und Strahlenexposition in Südbayern durch den Tschernobyl-Unfall. Bericht des Instituts fur Strahlenschutz GSF-Bericht 16/86.
Wirth E., (1987) Assessment of radiation dose commitment in Europe due to Chernobyl Accident: Report on a WHO meeting , Bilthoven June 1986.
Yesin T., and Çakır (Keçeci] N. (1989 } Cesium-137 and Cesium-134 in soil in a Tea Plantation in Turkey after Chernobyl Accident" Appl Radiat. Isot. Vol. 40, No. 3, pp 209-211, Int.l. Radiat. Appl. Instrum. Part.
Gökmen I.G., Blrgül 0., Kence, A. and Gökmen A. (1995) Chernobyl radioacti-vity in Turkish lea and its possible health consequences. Journal of Radi-oanalytical and Nuclear Chemistry, 198/2.
Gedikoglu A., Sipahi B.L. (1989) Chernobyl radioactivity in Turkish tea. Health Phys. 56(1): 97-101.
Hayball, M.P., Dendy, P.P., Palmer K.E., Szaz. K.F. Webster M.I. and Whittaker M.V. (1989) Chernobyl Radioactivity in Turkish tea drinker, Health Physics 57(6) 1017-9.
Yule L, Taylor D.M. (1989 ) Chernobyl radioactivity in Turkish tea: a response Health Phys. 1989 57(3): 495.
Unlu M.Y., Topcuoglu, S. Kucukcezzar R., Varinlioglu A., Güngör, N. Bulut, A.M., Güngör E., (1995) Natural effective life time of 137 Cs In tea plants , He­alth Physics 68/ 1 , 94-99.
ICRP (1979) International Commision on Radiological Protection. Limits of inta-kes of radiaonuclides by workers (1979) Oxford: Pergamon press; ICRP Publication 30, Supplement to part 1; 3(1-4).
ICRP (1996). International Commission on Radiological Protection. Conversion coefficients for use in radiological protection against external radiation. ICRP Publication 74. Annals of the ICRP, Vol 26, No. 3/4.
ICRP (1997). International Commission on Radiological Protection. Individual monitoring for internal exposure of workers Replacement of ICRP Publica-tion 54, ICRP Publication 78. Annals of the ICRP, Vol 27, No. 3/4.
NCRP (1998). National Council on Radiation Protection and Measurements. Eva-luating the Reliability of Biokinetic and Dosimetric Models and Parameters Used to Assess Individual Doses for Risk Assessment Purposes. NCRP Commentary No. 15. (National Council on Radiation Protection and Measu-rements, Bethesda).
Berg D, Kollmer W.E., Kriegel H. (1987) Ganzkörpermessungen nach dem Reak-torunfall von Tschernobyl an Kindern und Erwachsenen aus dem Raum München. Nuclearmediziner 10: 87-92.
Jacob, P,r Müller H., Pröhl G., Voigt G., Berg D.r Paratzke, Regulla D. ( 1993) Environmental behavior of radionuclides depsoited after the reactor acci-dent of Chernobyl and related exposures Radiation and Environmental Bi-ophysics 32; 193- 207
ICRP (1990) International Commision on Radiological Protection. 1990 Recom-mendations ; ICRP Publication 60.
IAEA/WHO/UNDP / EC Report; Chernobyl: True scale of the accident. Viena / Austria 2005.
Zvonova, I .A., Balonov, M.I. and Bratilova, A.A. (1998). "Thyroid Dose Recons-truction for Population of Russia Suffered after the Chernobyl Accident," Radiat. Prot. Dosim. 79, 175-178.
Zvonova, I.A. and Balonov, M.I. (1993). "Radioiodine dosimetry and prediction of thyroid effects on inhabitants of Russia following the Chernobyl acci-dent." In: The Chernobyl Papers V.I: Doses to the Soviet Population and Early Health Effects Studies, Ed. by S.E. Merwin and M.I. Balonov, Rese-arch Enterprises, Richland, pp..71-126.
llyin, L.A. (1995) Chernobyl: Myth and Reality Moscow
IARC (International Agency for Research on Cancer) Edited by DM Parkin, SL Whelan, J Ferfay, L. Teppo and DB Thomas 2003 Cancer Incidence in Five Continents, Vol. I to VIII) Scienific Publication 155, IARC Lyon.
Lukey T D. ( 1991) Radiation Hormesis CRC press, London
Karam A. (1999) The Evolution of the Earth's Background Radiation Field over the Past Four Billion years SSI news, 7/1: 3-5
I.H. Fremlin 1989 Power Production What are the risks ? Adam Hilger, London.
UNSCEAR (2001). United Nations Scientific Committee on the Effects of Atomic Radiation Hereditary effects of Radiation, Report to Cenaral Assembly with Scientific Annex.
NCRP (1997). "Ionizing Radiation Exposure of the Population of the United Sta-tes, NCRP Report Nd. 93.
NRC (1982) Diet, Nutrition, and Cancer Committee on Diet, Nutrition and Can-cer , Assembly of Life Sciensces, National Research Cancer, National Aca-demy Press Washington D.C.
Koloğlu S. Koloğlu LB. Doğu Karadeniz Bölgesi guatr endemisindeki tabii guatro-jenlerin rolü üzerinde İnceleme. AÜ Tıp Fak Mec 1968, 21(2):421.
BİLİM ve TEKNİK 56 Aralık 2005