BELİRSİZLİĞİN TA KENDİSİ
WERNER
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||
H
|
ISENBERG
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||
Kuantum mekaniğinin önde gelen kuramcılarından ve adıyla anılan "Belirsizlik İlkesi'nin babası, 1932 Nobel Fizik Ödülü sahibi Werner Heisenberg, doğumu üzerinden 100'ü aşkın yıl geçmesine kar
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||
isenberg'le ilgili tartışmaları yeniden başlattı. Bohr'un, 1957 yılında basılan "Bin Güneşten Daha Parlak" adlı kitapta Heisenberg'in yaptı-ğı açıklamalara tepki olarak yazmaya başladığı ve bir tanesi dışında da
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||
şın, özellikle de kendi ilkelerinin 'belirsizliğiyle' tartışma konusu olmaya, fizik dünyasının gündeminde kalmaya devam ediyor. Hit-ler'in gizli atom bombası projesinin başarısızlığı, projenin lideri He-isenberg'in yetersizliğinin mi, ahlaki kaygılarının mı sonucuydu? Heisenberg, projeyi bilerek mi sabote etmişti? Bir kahraman mıydı, çıkarcı mı? En önemlisi, bir zamanlar hocası olmuş ve onunla bilimsel ortaklığını sürdürmüş olan büyük atom kuramcı
|
göndermediği anlaşılan mektup-larıysa nihayet 2002 yılında Niels Bohr Arşivi İnternet sitesinde yayımlandı. Ancak, bunlar bile tartışmaları noktalayabilmiş değil. Oyunun yazarının sözleriyle, "düşünce ve niyet-lere -kendinizin bile olsa-kesin anlamlar yüklemek olanaksız. Mutlak sınırlarla çizilip avuç içinde tutulabilen tek bir düşünce ya da niyet bulamazsınız". Bu sözler, çok sayıda değerin yargılandığı bir savaş ortamında, milliyetçi duygularla insani duyguların birbirleriyle çarpıştığı
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||
-
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||
sı Niels Bohr'la yolları, 1941 yılında gerçekleşen kısa bir buluşmanın ardından neden ayrılıvermişti? Yazar Michael Frayn'in bu gizemli buluşmayı ve geçmiş olabilecek tartışmaları odağına alan "Copenhagen" oyunu, sahneye konup çekimlerinin yapıldığı geçtiği-miz bir-iki yıl içinde büyük ilgi görerek, He-
|
bir Nazi Almanyası'nda, hem bilim hem de bu bilim aracılığıyla nükleer silah üretmekle görevli çok parlak bir bilimadamına uyarlandığında, ortak bir karara varmanın güçlüğü şaşırtıcı değil. "Karmaşıklık" Heisen-berg'in yaşamını betimlemede, "belirsizlik" kadar geçerli bir kavram.
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||
BİLİM ve TEKNİK 58 Temmuz 2004
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||
Heisenberg'in bakışları, üniversiteye başladığı 1920 yılından öncesinde bile, geleneksel ve bilinenden çok, yukarılara odaklanmıştı. Üniversiteye başladığında da normal müfredatı İzlemek yerine doğrudan ileri araştırmalara geçmek konusundaki ısrarı, onu Münih'te kuramsal fizik profesörü olan Arnold Sommerfeld'e yöneltti. Üstün öğrenciler konusunda epey deneyimli olan Sommer-feld'in, Heisenberg'in taleplerine verdiği yanıt şu olmuştu: "Birşeyler biliyor da olabilirsin, hiçbirşey bilmiyor da olabilirsin. Göreceğiz." Heisen-berg, bu şekilde bilimsel hırsına yuva olabilecek en uygun yeri bulmuş oldu. İçlerinde Wolfgang Pauli'nin de olduğu birçok büyük fizikçiyi, He-isenberg burada tanıma olanağı buldu.
Sommerfeld'in ilgisi, o sıralarda derin bir şekilde atom kuramı üzerinde yoğunlaşmıştı. 1915 yılında, özel görelilik kuramından yararlanarak Bohr'un atom modelinin sınırlarını genişletmiş ve yörüngedeki elektronların hareketlerini "kuan-tumlaştırmış" (elektronların ayrı enerji düzeyindeki yörüngemsilere yerleştiğini keşfetmiş), sonra da elektron enerjilerini hesaplamıştı. Bu, atom kuramı konusundaki ilerlemelerin oldukça hız aldığı bir donemdi. Sommerfeld'in, yeni öğrencisinin yeteneklerini keşfetmesiyse uzun zaman almadı. 1922'de, yani Heisenberg henüz 21 yaşındayken, ikisi birlikte X-ışını spektrumunun atom kuramı ve normal dışı Zeeman etkisi üzerine İki makale yayımlamışlardı bile. Aynı yıl Niels Bohr'la tanışan Heisenberg, atomlara ilişkin sıra-dışı görüşlerini onunla paylaştı. Görüşme Göttingen'de, Bohr'un bir dizi konferans verdiği ve sonradan Bohr Festivali olarak adlandırılan hafta sırasında gerçekleşmişti. Heisenberg, bu sürenin sonunda atom kuramcılarından oluşan küçük ve seçkin topluluğun arasındaki yerini almıştı bile.
Ancak Heisenberg'in uzmanlaştığı konu atom kuramı olmadı. Bir sonraki yayını, akışkan dinamiği alanındaydı. Sommerfeld ve öğrencilerinin büyük sıklıkla bu alandaki problemlere yönelmeleri, Heisenberg'i de bu yöne itmiş, doktora tezi de atom fiziği yerine sıvı akışı üzerine olmuştu.
|
||||||||||||||
Kuantuma Yöneliş
|
||||||||||||||
Heisenberg, Münih'teki çalışmalarını 1923'te noktalamadan, Göttingen'deki Max Born Enstitü-sü'nde altı ay geçirmişti. Born, atomlar için çoğul-cisim problemlerini klasik mekanik problemle
|
||||||||||||||
riyle benzeşim yoluyla çözümlemeyi hedefleyen iddialı bir araştırma pryeni başlatmıştı. Araştırma,berg'le Born arasında, helyumkuramı üzerine kurulan bilimbirliğiyle sonuçlandı. Born, aisenberg'e Münih'teki çalışmatirdikten sonra Göttingen'ekendi asistanı olmasını teklif etora tez savunması beklediğimeyen ve ancak Sommerfeldsavunmasıyla sınavı geçebilenlimci, yaşadığı hayal kırıklığtingen'e tereddüt etmeden gemüyle atom kuramı üzerindlaştı. Birkaç ay İçinde de, noZeeman etkisini, kuantum kukurallarında değişiklik yaparadığı bir makalesinin yayımlanardından, üniversitede dersdüzeyde olduğuna karar1924'te Göttingen'den bir sayrılarak, Bohr'un kendisiniaraştırma yapmak üzere çağıpenhag'a giden Heisenberg'inki araştırmaları, ışınımın kuanramı üzerinde yoğunlaştı.
Bohr, Hollandalı asistanıKramers ve Amerikalı araJohn Slater'la birlikte, BKSolarak tanınan yarı-klasik bioluşturmuştu. Ancak varsayımsüre içinde ciddi engellerle kave bir kenara atılmıştı. Klasikkuramına göre, atomlar elektrtik alanlara, soğurulan ya daışınımın frekansında salınaraveriyorlardı. Ancak böyle birBohr atomunun kuantum özeve ışınımın bazı durumlarda'davranışlarına' benzer davgöstermesini açıklayamıyordudağılım kuramının BKS uyasa, elektromanyetik ışınımın
|
Niels Bohr (sağda) ve Werner Heisenberg,bir tartışma sırasında
benzeri olduğunu varsayması ve parçacıkları kapsamamasıyla klasik olma özelliğini koruyor, ama kuantum sıçramalarını da açıklıyordu.
Çözüm, bir "sanal ışınım alanı"nda (belirli bir sabit durumda, bir atomun kuantum geçişleri için olası frekansları içeren bir tür hayalet alan) yatıyordu. Nedensellik ve enerji korunumu gibi varolan fiziksel ilkeleri ihlal ediyor olsa da sanal alan, klasik dünyayla kuantum dünyasını birbirine bağlayacak yeni bir matematiksel çerçeve öneriyordu. İşte Heisenberg'in Göttin-gen'e dönüşünün ardından Born ile birlikte derinlemesine çalıştığı konu da bu oldu. Bu çalışmalar, Heisenberg'in kuantum mekaniğini ortaya çıkarmasını sağlayan kavramsal öncülleri oluşturmuşlardı. "Kinematik ve Mekanik İlişkilerin Kuantum Kuramıyla Yeniden Yorumlanması" başlıklı ma-kalesiyse, Heisenberg'in bu alandaki bilimsel katkısının belgesi ve modern kuantum mekaniğinde bir dönüm noktası niteliğinde. Makale aynı zamanda, atomlarla ilgili problemleri yalnızca gözlenebilir niceliklerden yararlanarak çözme çabalarıyla da keskin bir yol ayrımının İşaretçisi konumunda. 9 Temmuz 1925'te yazdığı bir mektubunda Heisenberg şöyle diyordu: "Bütün acizane çabalarım, gözlenemeyen yörüngeler kavramını dışlayıp yerine uygun bir başka kavram koyabilme yönünde."
Heisenberg'in çalışmaları bu anlamda, çabalarını atom mekaniğinin tümüyle ayrı bir kuantum benzerini oluşturma yönünde yoğunlaştıran Born'unkilerden çok daha öteye gitmişti. Üç boyutlu yörüngelerin karma-şıklığıyla uğraşıp durmak yerine, He-
|
|||||||||||||
Temmuz 2004 59 BİLİM ve TEKNİK
|
||||||||||||||
merfeld'in okulunda yetişip Born'la bilimsel işbirliği yapmış biri olarak, başka bazı bilimadamları gibi o da kuantum kuramının temel taşlarına oldukça aşinaydı. Bohr'un enstitüsündeki çalışmaları, 1927 Martında "belirsizlik ilkesi"nin ortaya çıkışıyla sonuçlandı. Bu ilke, kuantum mekaniğinin Kopenhag Yorumu olarak anılacaktı.
Yine aynı yıl, yani henüz 26 yaşındayken Leipzig Üniversitesi'nde kuramsal fizik profesörü olan Heisenberg, burayı modem kuramsal fiziğin merkezi haline getirdi. 1930'ların baş-larındaysa, Felix Bloch, Rudolf Peierls, Edward Teller, Victor Weisskopf ve Carl Weizsacker gibi bilimadamların-dan oluşan yeni bir kuramcılar nesli, yeni "Heisenberg okulu"nun haberini yaymışlardı bile. Dünyanın her yerinden bilimadamları ve öğrenciler artık buraya çekilmeye başlamış, bu kişilerin çoğu da kuantum mekaniğini katı hal fiziğine (bu alan, o zamanlar eski problemleri yeni yöntemlerle çözmek isteyenler için birincil hedef haline gelmişti) uygulamış ve Heisenberg'in "öğrencileri" olarak akademik başarılara İmza atmışlardı. Heisenberg'in kendisi de bu konuyla İlgilenmiş olmakla birlikte, bu dönemde İlgisini daha çok ortaya çıkmakta olan yeni bir alana, yüksek enerji fiziğine yönlendirmişti.
Bilim-Siyaset İkilemi
Heisenberg, Sommerfeld'e 1938 Şubatında şöyle yazmıştı: "Fiziğin böylesine harikulade bir gelişim gösterdiği ve gelişimine katkıda bulunmanın böylesine zevk olduğu bir dönemde, insanın siyasete bulaşmak zorunda kalması çok üzücü." Hitler'in 1933'te iktidara gelişinden sonra baş
|
|||||||||||||||||||||||
Kuantum Mekaniğinin Hızlı Yükselişi
Heisenberg'in imzasını atmış olduğu bu çok önemli dönüm noktasından sonra, kuantum mekaniği, inanılmaz bir hızla şekil almaya başladı. Born, yeni asistanı
|
|||||||||||||||||||||||
Michael Frayn'in "Copenhagen" oyunundan
isenberg titreşen tek boyutlu bir sistemin mekaniği üzerinde durmuş, BKS söylemine göre atomun "sanal salın-gaçlarından" (osilatörlerinden) ortaya çıkan, gözlenebilen niceliklerin (ışınım frekanslarının) davranışlarını incelemişti.
Bu çalışmaların sonucu, kuantum sayılarının gözlenebilir ışınım frekans ve şiddet nicelikleriyle ilişkilendirile-bildiği formüller oldu.
"Sevgili Heisenberg,
Robert Jungk'un, yakın geçmişte Danca baskısı yapılan "Bin Güneşten Daha Parlak" kitabını gördüm ve söylemek zorundayım ki, yazara gönderdiğin ve kitapta alıntıların bulunduğu mektupta hafızanın seni ne kadar yanılttığını görerek hayretler içinde kaldım.
İnanılmaz üzüntü ve gerilim içinde yaşadığımız bir Danimarka'da geçen konuşmalarımızın her bir sözcüğünü hatırlıyorum. Genel olarak diyebilirim ki, söylediklerin Margrethe ve benim, ayrıca Enstitü'de ikinizin; sen ve Weizsâcker'in konuştuğu herkesin üzerinde derin izler bıraktı. Almanya'nın kazanacağına dair inancınızın tam ve kesin olduğu, dolayısıyla da savaştan farklı bir sonuç ummakta ısrar ederek Alman işbirliği Önerilerini karşısında suskun kalmanın hiç de akıllıca olmayacağı yolundaki sözlerin... Enstitü'deki odamda aramızda geçen konuşmaları da oldukça açık biçimde hatırlıyorum. Biraz belirsiz de olsa söylediklerin ve tavrın, bana ancak Almanya'da senin liderliğin altında nükleer silahlar geliştirmek için herşeyin yapıldığı izlenimini verebilirdi. Ayrıca, ayrıntılar hakkında, bunları tümüyle bildiğin ve son iki yılını yalnızca bunlar üzerinde çalışarak geçirdiğin İçin konuşma gereği duymadığını da söylemiştin. Sözlerini suskunluk İçinde dinledim; çünkü sözkonusu olan, insanlık için çok Önemli bir konuydu ve kişisel dostluğumuza karşın, savaşan iki tarafın birer temsilcisi konumun-daydık. Mektubunda yazdığın gibi suskunluk ve ciddiyetimi, bir atom bombası yapmanın olanaklı olduğunu belirten raporlarına ilişkin yaşadığım bir şok olarak ele almansa, oldukça İlginç bir yanlış anlama. Üç yıl önceki o gün, yavaş nötronların Uranyum 238'de değil de yalnızca Uranyum 235'te fisyona neden olabileceğini farkettikten sonra, uranyumları ayırarak belli
|
bir sahne
|
||||||||||||||||||||||
Pascual Jordan'la birlikte Heisenberg'in çalışmalarına yeni boyutlar katarken, Paul Dirac da Göt-tingen grubundan bağımsız olarak, kuantum mekaniğini yeni bazı işlem-sel süreçlerle sunuyordu. Zürih'teyse Erwin Schrödinger farklı bir yaklaşım benimsemiş ve 1926'da kuantum mekaniğinin bir başka formunu; dalga mekaniğini geliştirmişti.
Yine 1926 yılında, Heisenberg, Kopenhag'da Bohr'un asistanı oldu. Som-
etkide bir bomba yapmanın mümkün olacağı da benim için elbette açık hale geldi. 1939 Haziranında Birmingham'da böyle bir bombanın etkilerini anlatıp, yine de teknik hazırlıkların çok büyük ölçekli olması beklendiğinden, ne kadar sürede tamamlanabileceklerini bilmenin çok güç olduğunu eklediğim, halka açık bir konferans bile verdim. Eğer davranışlarımda şok olarak yorumlanabilecek birşey varsa, bunun raporlardan çok Almanya'nın nükleer silahlar yarışında birinci olmak için hararetle çabaladığı haberine dayandığını söyleyebilirim... Elbette tüm bunlar, konuşmalarımızdan açıkça hatırladıklarımın yalnızca bir aktarımı..."
Niels Bohr'un "Bin Güneşten Daha Parlak" kitabının 1957'deki ilk basımından sonra 1941 buluşmasıyla ilgili olarak, Heisenberg'e yazıp göndermediği mektuplardan ilkinin taslağı. Mektubu kaleme alan, Bohr'un asistanı Aage Peter-sen.
|
|||||||||||||||||||||||
kaları gibi Heisenberg'in de siyasetten soyutlanması, artık pek mümkün değildi. O da birçok Alman gibi, olasılıkla Hitler'in ateşli milliyetçiliğine belli oranda sempati beslemekle birlikte, iş uygulamaya geldiğinde (Ari ırktan olmayan bilimadamlarının üniversitelerden İhraç edilmeye başlaması gibi) rejimin uygulamalarından dehşete kapılmamış da değildi. Alman biliminin "büyük adamı" Max Planck'ın öğütlerine sığınan Heisenberg'in ondan aldığı yanıtsa, fizik biliminin açık protestoyla değil,
|
|||||||||||||||||||||||
BİLİM ve TEKNİK 60 Temmuz 2004
|
|||||||||||||||||||||||
perde arkasında yürütülecek sessiz çalışmalarla korunabileceği yolundaydı. Planck, Hitler'le de görüşmüş ve ondan, yaptıkları bilime engel olacak ve yeni yasanın sınırları dışında kalan hiç bir eylemde bulunulmayacağının garantisini almıştı. Kendisini ve bilimini tehlike altında görenlerden bîri de, Yahudi olan ve kalmasına İzin verilmiş olmasına rağmen çocukları için Almanya'da bir gelecek göremediği gerekçesiyle ülkeden ayrılmaya hazırlanan Born'du. Heisenberg, ona Planck'tan aldığı bilgiyi ileterek kalması için ne kadar İkna etmeye çalıştıysa da Born ona aldırış etmeyerek, Almanya'ya 1953'te geri dönmeden önce 17 yıl kaldığı İngiltere'ye göçetti.
Heisenberg, 1935 yılında Leipzig felsefe fakültesini silip süpüren İkinci bir büyük 'ihraç' dalgasının ardından, Nazi yetkililerine açık protesto noktasına çok yaklaştı. Çabalan sonuç vermeyince de siyasete karşı yeniden uyanan dehşet duygularıyla, yine geri çekilmek ve kendini yalnızca bilimine vermek zorunda kaldı.
Siyasetten uzak durmak, tanınmış bilimci için yine de pek mümkün olmadı. Heisenberg'e, artık emeklilik zamanı gelmiş olan Sommerfeld'in halefi gözüyle bakılıyordu. Ancak Nazi ideolojisi, artık fizikte de iyice esip yağdırmaya başlamış, görelilik ve kuantum mekaniği gibi modern kuramlar, Nobel Ödüllü fizikçilerce bile "Yahudi fiziği" diye anılır olmuştu. Bu fırtınadan Heisenberg de payını aldı ve fiziğinin "Einstein'ın fiziğinin ruhunu taşıdığı" gerekçesiyle bölüm başkanlığını bir başkasına kaptırdı. Büyük bir ümitsizlik ve kedere kapılan Heisenberg, özel bağlantılar aracılığıyla Nazi rejiminin ilerigelenleri-ne başvurarak, kendisi hakkındaki görüşlerini yokladı. Bu arada, ülkeden göçetmeyi bile düşünmüştü. Nazi rejiminin farklı gruplarının "Heisenberg vakası"na ve bu anlamda fiziğe bakış açıları da farklıydı. Parti liderleri ve Nazi üniversite temsilcileri, İdeolojiyi yarar üzerinde tutarken, Nazi rejiminin paramiliter örgütü SS sonunda Heisenberg ve modern kuramsal fiziğe desteğini vermeye karar verdi. Bu ikili bakış açısı uzun sürmedi. İkinci Dünya Sava-şı'nın başlamasıyla, Nazi rejimi bir bütün olarak terazinin ideoloji yönünü dışlayarak fiziğin olası kullanımı üzerine yoğunlaştı.
|
Savaş Yılları
|
||||||||||||||
etkileyecek kadar hızlı sonuçlanama-yacağından hareketle ilgi kaybetmesi. Bir de, Almanların atom bombasını yapma işine gerçekten ciddi biçimde kalkışıp kalkışmadıkları sorusu var. Sonuçta, soruya basit bir yanıtın olmadığı kesin.
Tartışmalar Sürüyor
Heisenberg'in savaş sonrası yaşamı da, aynı ölçüde olmasa bile tartışmalara konu oldu. Atom araştırmalarında Öğütlerine başvurulduğu halde, sözgelimi ülkenin bilim politikasını belirleyecek merkezi organ olarak bir Alman Araştırma Kurumu" kurma girişimleri, çevresindeki bilimciler tarafından destek görmedi. Parçacık fiziğinde yaptığı savaş sonrası araştırmalar da kuşkuyla karşılanır olmuştu. Nazi dönemi boyunca koruduğu tutumuyla ilgili tartışmalar da aslında savaş sonrası anlatımlarla, özellikle de Amerikalı bir fizikçi olan Samuel Go-udsmit'in Alman nükleer savaş çabasıyla ilgili olarak 1947'de yayımladığı kitabıyla başladı. Goudsmit, kitabında diktatörlüğün bilimi yönlendirmedeki başarısızlığını anlatmak için Heisenberg örneğinden yararlanmıştı. Bili-madamı, Robert Jungk'un 1957'de yayımlanan "Bin Güneşten Daha Parlak" kitabındaysa, Alman atom bombasının yapımını geciktiren bir kahraman olarak, ilk kez ahlaki bir simge haline getirilmişti. Ancak, Jungk'un kitabının da, siyasetin bilim ve bilima-damlarını hâlâ olumsuz etkilediği bir dönemde kaleme alındığını hatırlatanlar var.
Yazının başında sözünü ettiğimiz "Copenhagen" oyununun yazarı Michael Frayn ise Heisenberg'i sanatsal bîr labirentin içinde ele almış. Hem kuantum belirsizliği hem de tarihsel belirsizliklerin (özellikle de Bohr-He-isenberg buluşmasına ilişkin) ortasındaki Heisenberg, Frayn'e göre ne "çirkin Alman", ne de bir kahraman. O yalnızca birbirine zıt kuvvetlerin basıncı arasında sıkışmış bir bilimadamı.
Derleyen: Nermin Arık
|
|||||||||||||||
Savaş başladıktan sonra Heisenberg, artık hükümetçe kabul görmüş durumdaydı ve Kaiser Wilhelm Fizik Enstitüsü'nün bilimsel yöneticiliği Ot-to Hahn ve kendisine verilmişti. Ensti-tü'nün o sıralar temel görevi, gizli bir savaş projesinin koordinasyonuydu. Burada, kendilerini "Uranyum Kulübü" olarak adlandırılan bir grup çekirdek fizikçisiyle birlikte Heisenberg, Hahn'ın çekirdek fisyonu keşfinin olası savaş kullanımlarını araştırmaktaydı. Bu olası kullanımların İçinde denizaltı itkisi için nükleer reaktörlerin üretimi ve Heisenberg'in 1939 Aralığında yazdığı bir raporda belirttiği gibi "gücü, en şiddetli patla-yıcıların gücünü binlerce kat aşan" yeni bir bomba da vardı!
Heisenberg'in bu çabada aldığı rol, nedenleriyle birlikte, hem fizikçiler hem de tarihçiler arasında bugüne kadar tartışılageldi. Nazi rejimine verdiği ödünler kişiliğiyle ilgili soruların temel hedefi oldu. "Heisenberg'in Savaşıyla ilgili binlerce yazı ve makale yayımlanmış olsa da, bu konuda görüş birliği hâlâ yok. Bir görüşe göre, Hitler'in eline bir atom bombası geçme olasılığından duyduğu dehşetle, Heisenberg projenin ilerlemesine bilerek taş koymuş, bir başkasına göre de bir Alman atom bombası yapmak için var gücünü harcamış, İşin içine giren fiziği tam anlayamadığı için de başarısız olmuştu. Heisenberg'in kendi anlatımına göreyse, bombanın yapılamayış nedeni, savaş koşulları nedeniyle yeterince gelişmenin sağlanamamış olmasıydı. Bu arada, bu "siyah ya da beyaz" yaklaşımını eleştirenler de yok değil. Onlara göre de atom bombası projesini tayin eden etken, Heisenberg'in yeterlilik ya da yetersizliği değil, projenin, zaten savaş sonuçlarını
|
|||||||||||||||
Temmuz 2004 61 BİLİM ve TEKNİK
|
|||||||||||||||