NEYDİK, NE
Aynaya baktığımızda görmeyi beklediğimiz şey, olağanüstü bir makine değil, kim olduğumuzdur genellikle. Ancak yaptığımız, yaşadığımız herşey, güzelliğimiz, çir­kinliğimiz, yaşama bakışımız, hatta tarihimiz, kimliğimiz, bütün varlığımız, ayna­da gördüğümüz vücudun içinde bir yerlerde saklı. New Scientist dergisi, 30 Ekim 2004 sayısında bu olağanüstü makineyi, biçiminden onarımına, şimdiki sınırlarından olası rekorlarına kadar birçok yönüyle ele almış. New Scientist'in sizlere Türkçe'ye çevirip başka kaynaklarla destekleyerek sunduğumuz bu özel
bölümünü ilginç bulacağınızı umuyoruz...
BTD Araştırma Grubu
Öyle görünüyor ki, aynaya bakınca görmek istediğimiz şeyle gördüğümüz şey arasındaki fark giderek büyümek­te. Bu farkın tek kaynağı, eskiye kıyas­la değişme eğilimindeki vücut ölçüleri değil; değişen değer yargıları ve este­tik bakış açısının da payı büyük.
Son 50-60 yılda İnsan vücudunun şekil ve boyutlarında büyük değişiklik­ler oldu. İnsanlar şimdi eskiye göre da­ha uzun oldukları gibi, görece hareket­sizlikleri ve aburcubur tüketimleri sa­yesinde hatları da daha yuvarlak. "İde­al vücut" kavramıysa, şu anki gerçeği yansıtmıyor. Özellikle de batı toplum­ları gözönüne alındığında, şimdinin yuvarlak hatlı, topluca sayılabilecek or­talama kadın ve erkeği, günümüzden çok geçmiş zamanın idollerinde ara­nan özellikleri daha çok yansıtıyorlar.
Büyükanne ve büyükbabaların da rahatça onaylayacağı üzere, günümüz gençlerinin eskisine göre daha uzun oldukları kesin. Hatta, sanayileşmiş ül­kelerde bu uzama sürecinin onyıllardır devam ettiği biliniyor. Boy uzunluğu konusunda şimdilik listenin en üstün­de yer alan Hollandalılarda, bu uzama eğilimi 19. yüzyıl ortalarında başlamış. 1965'te erkeklerde ortalama 1,78 met­re olan boy uzunluğunun, 1997 yılın­da 6 cm artmış olduğu gözlenmiş. Av­rupa'nın daha kısa boy ortalamalı ül­kelerinde de aynı eğilim sözkonusu. Ancak, bu artış hızının Avrupalılarda düşmekte, doğu Avrupa ülkeleri ve Ja­ponya'da ise kendini koruduğu görü­lüyor.
Bu farklı eğilimlerin altında yatan
ne? Uzmanlar, herşeyi beslenme biçi­mine ya da daha iyi beslenmeye bağla­manın, işi fazla basite indirgemek ol­duğunu söylüyorlar. Görünen o ki asıl önemli olan, ilk bir-iki yılki büyüme hı­zı. Bu dönem, yetişkinlikte ulaşmış ola­cağınız boyu belirliyor, ve herşey de tümüyle nasıl beslendiğinize bağlı de­ğil. Yaşamın ilk birkaç yılı, büyüme hı­zının da en yüksek olduğu dönem; özellikle de bacaklardaki uzun kemik­lerde. Bacak uzunluğuysa nihai boy uzunluğunun en büyük belirleyicisi. Olumlu sosyoekonomik koşulların bir sonucu olan iyi beslenme ve benzeri getirilerin, bebeklerin daha hızlı büyü­melerine katkısı olduğu da bir gerçek. 2. Dünya Savaşı sonrasında hızlı bir sosyoekonomik gelişim dönemini yaşayan Japon­lar, buna en iyi örnekler­den biri. Bir başka kilit et­ken de, sağlık. Modern an­tibiyotik ve aşıların sahne­ye gelişinden önce, geçir­dikleri enfeksiyonlar, be­beklerin büyümelerini cid­di ölçüde yavaşlatan et­kenlerden biriydi. Tabii genetik etkenleri de unut­mamak gerek.
Çevresel etkilerin, boy uzunluğuna olduğu kadar ağırlığa da etkisi var. Ve öyle görünüyor ki, ortala­ma insan ağırlığı da epeyce artmış durumda. Bu artış, belli oranda uzunluk artısı-
na da bağlı. Bu nedenle, ağırlığın uzun­luktan bağımsız olarak değerlendirilme­si için "vücut-kütle indeksi" (body-mass index - BMI) denen ve herhangi birinin ideal kilosu hesaplanırken yararlanılan değerden yararlanıyor. BMI'yi bulma­nın yolu, ağırlığınızı, metre olarak uzunluğunuzun karesine bölmek. 18,5'un altındaki bir değer normalin al­tındaki bir kiloya, 18,5 - 24,9 arasındaki bir değer normal kiloya, 25 - 29,9 arası şişmanlığa, 30 ve üstü de obezliğe, ya da aşırı şişmanlığa işaret ediyor.
Obezliğin özellikle de batı dünya­sında büyük bir hızla artmaya başladı­ğı bilgisiyse yeni değil. Dünya Sağlık
BİLİM ve TEKNİK 2 Mart 2005
OLDUK...
Örgütü'ne göre, şu anda dünyada 1 milyarın üzerinde kişi şişman, bunla-rın da 300 milyon kadarı da aşın şiş-man sınıfında yer almakta. Ancak BMI değerleri, araştırmacılara göre madal-yonun yalnızca bir yüzünü gösteriyor. Şişmanlık ya da aşırı şişmanlık, farklı şekilde tanımlanacak ve ölçülecek olursa, tablonun aniden çok daha kö-tüleşebileceği kanısındalar. BMI'nin yarattığı sorun, yağın vücut İçindeki dağılımını açıklayamıyor olması; ki, ya-ğın dağılımı da sağlık durumunun önemli belirleyicilerinden biri olarak düşünülüyor. Sözgelimi, karnın üst kı-sımlarında fazlaca yağ barındıranların Tip 2 şeker hastalığına yakalanma ve kanlarında zararlı yağlan taşıyor olma-ları olasılığı, sonuçta da kalp hastalık-larına yakalanmaları riski daha yük-sek. Bel çevresi ölçüsününse, karın bölgesini yağ miktarını belirlemede ol-dukça işe yarar veri sağladığı düşünü-lüyor. ABD'deki Mercer Üniversitesi Tıp Okulu'nda, ABD vatandaşlarıyla il-gili olarak yapılan bir çalışma, 1960 ile 2000 yılları arasında bel çevresinin er-keklerde 10 cm, kadınlardaysa 23 cm kadar 'fırladığını' ortaya çıkarmış. 88 cm ve üzerindeki bel çevresi ölçüsüne
sahip olanlar, "karın bölgesi obezliğî" olarak tanımlanan durumu temsil edi-yorlar. Şu an ABD'de erkeklerin %40, kadınlarınsa %60'ının bu durumda ol-duğundan yola çıkılırsa, BMI yönte-miyle ortaya çıkan %28 (erkekler) ve %34 (kadınlar) değerlerinin, çok daha iyimser bir tablo oluşturdukları orta-da. Sonuçta, normal bir BMI değerine sahip olsanız da, Özellikle karın bölge-si yağlarına bağlı olarak hastalık riski-ne maruz olabiliyorsunuz.
Araştırmacıların dikkat çektiği bir başka nokta da, ne 'aldığımız'dan öte, ne 'verdiğimiz'in de endişesini duyma-mız gerekiyor. Ortaya çıkan bulgular, bel ölçüsü ve deri kalınlığıyla ölçüt alı-narak belirlenen şişmanlığın, BMI'den çok daha hızlı olarak artmakta olduğu yönünde. Yani giderek daha fazla yağ-landığımız halde, ağırlığımız aynı oran-da artmıyor. Bunun işaret ettiği şey, ol-dukça basit: Vücudumuzdaki yağ ora-nı arttıkça, bir başka şeyin de oranı dü-şüyor. Araştırmacılar, bu birşeyin ne olduğunu buldular: kas! Bir başka de-yişle, kaslarımız küçülüyor ve yerlerini yağa bırakıyorlar.
Bu sonuçlar, özellikle de çocuklar açısından endişe verici. İki yıl önce ya-pılan ve 1970-1990 yılları ara-sını kapsayan bir araştırma, 10 yaşa kadar olan çocuklar-da BMI değerlerinin çok az değişikliğe uğramakla birlik-te, yağ oranının erkek çocuk-larda 9623, kız çocuklardaysa %35 kadar artmış, kas kütlesi-ninse erkek çocuklarda 963,2 ve kız çocuklarda da 963,6 oranında azalmış olduğunu gösteriyordu. İyi bir kas geli-şiminin, kuvvetli kemik yapısı İçin gerekli olduğu gözönüne alınırsa, bu sonuç oldukça düşündürücü. Vurguladığı bir başka noktaysa, obezlik salgınının, tahmin edilenin ötesinde boyutları da olabile-ceği. Çalışma sonuçlarını des-tekleyen başka araştırmalar da yürütülmüş durumda. 1977-1997 yılları arasını kap-
sayan ve İngiliz çocuklarla yapılan bir tanesi, bel ölçülerinin erkek çocuklar­da 6,9 cm, kız çocuklardaysa 6,2 cm kadar arttığını göstermiş. Bu fark, bir kemerdeki iki ya da üç deliğe karşılık geliyor. Londra Çocuk Sağlığı Enstitü-sü'nden Tim Cole'un yorumu ilginç: "Şimdilerde genç kızların göbeklerini dışarıda bırakan giysiler seçmeleri mo-da oldu. Ancak göbekleri de, 10 yıl ön-ce bile olmadığı kadar şişkin!"
Tüm bu gelişmelerin nedenlerini anlamak İçin "alim olmak gerekmiyor" araştırmacılara göre. Miktar bakımın-dan daha fazla yiyecek tükettiğimiz gi-bi, yediklerimizin kalitesi de daha kö-tü. Modern yaşam biçimi, günlük ko-şuşturma içinde hızlı hazırlanan 'pra-tik' yiyeceklerden ötesini tüketmemize pek uygun değil; bunların çoğu da yağ ve şekerce zengin, besleyici öğelerce fakir. Dünya Sağlık Örgütü'nden Da-vid Porter da, "öğünlerimiz şimdilerde, doğru dürüst besin almadan inanılmaz ölçüde kalori aldığımız küçük paket-lerden oluşuyor" diyor.
Durumun bir sorumlusu da 'hızlı ama hareketsiz' yaşam biçimimiz. Ki-mileri, bunun fazla kalori alımından daha önemli bir sorun olduğu görü-şünde. Daha az egzersiz, taşıtlara daha fazla bağımlılık, çok çok daha fazla te-levizyon ve çoğu kişide neredeyse ba-ğımlılık düzeyine gelmiş bilgisayar kul-lanımı, olmak istediğimizle olduğumuz arasındaki farkın yaratılmasında belki de en büyük suçlular.
Ainsworth, C. "In Your Dreams" New Scientist, 30 Ekim 2004
Çeviri: Zeynep Tozar
BİLIM ve TEKNİK
BESLENME DÖLYATAĞI
ipuçları yanlış çıktığındaysa, hastalık-lar başgösteriyor. Bebek, döl yatağın-da düşük kalorili, düşük yağlı besinle-rin bulunduğu bir çevrede gelişirse, doğumdan sonra yüksek kalorili, yük-sek yağ içerikli besinler almaya başla-dığında sağlık sorunlarıyla karşılaşabi-lir.
Fetüs kökenli yetişkin hastalığını açıklayan olası tek açıklama bu değil. Bir başka açıklama da, fetüsün ilk za-manlarındaki beslenme eksikliği nede-niyle geri dönüşü olmayacak biçimde zarar görmüş olabileceği yönünde. Ya-ni, bebekler dölyatağındayken ayağını yorganına göre uzatmaya programlanı-yorlar. Bebek, az besinle karşılaştığın-da bunu nasıl kullanacağına dair bir seçim şansı var. Eğer, besini azsa, kalp, böbrek ve pankreas gibi organla-rın gelişimi İçin gerekli olan besinden kısıp, aldığı besinin büyük kısmını bey-nin gelişimi içirt harcayacak ve beyni korumaya çalışacak.
Bu iki varsayım da geçerli kanıtlara sahip. Beynin korunduğunu savunan varsayım, sıçanlar üzerinde yapılmış deneysel çalışmalarla destekleniyor. Bu konuda Cambridge Üniversite-si'nde yapılan bir çalışmada, bir grup hamile sıçan normal bir beslenme programına göre beslenirken başka bir grup kısıtlı besinle besleniyor. Daha sonra, doğan yavruların beyin, pankre-as ve kas boyutları ölçülüyor. Bu öl-çüm sonuçlarına göre, kısıtlı besine maruz bırakılan annelerin yavruları-nın, normal besin alanlarınkinden çok daha küçük oldukları görülmüş. Be-yinleri de kıyasla küçük; ancak, küçük doğan yavruların vücut oranlarına ba-kıldığında beyinlerinin oransal olarak daha büyük olduğu görülüyor. Bu öl-çümler, insanlarda da gözlenmiş. İkin-ci dünya savaşı sonlarına doğru yaşa-nan kıtlıktan hemen sonra doğan be-beklerin, vücutlarına oranla büyük ka-falı olduğu görülmüş.
Auckland Üniversitesi'nden (Yeni Zelanda) bir grup araştırmacının yaptı-ğı bir başka çalışma da, az besinli bir ortamda gelişen fetüsün metabolizma-sını İnceliyor. Bu araştırmada yine ha-mile olan bir grup sıçan, düşük kalori-li bir beslenme programına maruz bı-
"Bedenimizi şekillendiren genler mi yoksa çevre mi?" sorusu biyoloji bilimi-nin en eski konularından biri. Fakat şimdilerde, ilgiler hem kalıtım hem de çevre faktörlerini İçinde barındıran üçüncü bir etki üzerinde yoğunlaşma-ya başladı: döl yatağındaki çevre. Eğer bedeninizle ilgili bir hoşnutsuzluğu-nuz varsa, annenize hamileliğinde ne yediğini sorun. Araştırmacılar, soru-nun kaynağının burada olabileceğini söylüyorlar.
Yaklaşık 15 yıl önce, İngiltere'de Southampton Üniversitesi'nden dok-tor ve epidemiyolog David Barker, ba-zı yetişkin hastalıklarının yaşamın baş-langıcından kök alıp almadığını merak etmişti. Barker'ın ilk gözlemi, küçük doğan erkek çocukların ileriki yaşam-larında kalp rahatsızlıkları geliştirme-ye daha yatkın olduğunu göstermişti. İkinci dünya savaşı sırasında hamile olan Hollandalı kadınlar üzerinde yap-tığı başka bir çalışma da, kıtlık dönem-lerinin, yetişkinlik dönemlerinde yük-sek kan yağı düzeyi, kalp hastalığı ve şeker hastalığıyla İlişkili olduğunu gös-terdi. İlgi çekici biçimde, yalnızca sa-vaş dönemindeki kıtlık zamanında ha-mile kalan kadınlar değil, bu kadınla-rın kız çocukları da küçük çocuk do-ğurma eğiliminde. Buna ek olarak, Barker 1999 yılında, küçük doğan be-beklerin, kısa bir sürede hızla büyüye-rek yaşıtlarına kiloca yetişseler bile,
BİLİMveTEKNİk 4 Mart 2005
ileriki yaşamlarında sağlık sorunlarını yaşamaya eğilimli olduklarını göster-mişti.
Barker'ın varsayımına göre, bebek-ler metabolizmalarını döl yatağında al-dıkları besinlerle ayarlıyorlar. Bebekl-rin döl yatağında aldığı besinler, onla-ra doğumdan sonra nasıl beslenecekle-rine dair ipuçları veriyor. Metabolizm-ları da bu duruma uyum sağlayarak gelişiyor. Vücutları, aldıkları enerjiyi özellikle bel bölgesindeki depolarda yağ olarak biriktiriyor. Diyafram çevre-sindeki yağların kan kolesterolünü yükselttiği biliniyor. Az besinli bir or-tamda gelişen fetüs, beklenmedik zen-ginlikle bir dünyada büyürse, metabo-lizmaları kalp hastalığı ve şişmanlık risklerini yükseltiyor. Yani, alınan
M DA BAŞ LAR
rakılırken, bir başka gruba da normal bir beslenme programı uygulanmış. Düşük kalorili beslenme programı uy­gulanan dişilerin yavruları, diğerlerine göre çok küçük doğmuş. Bunların, bü­yürken diğer grubun yavrularına göre daha fazla kilo aldıkları görülmüş. Do­ğumdan önce besince fakir bir ortam­da gelişen bu yavruların, yüksek yağlı besinler verildiğinde vücutlarında di­ğerlerinden daha fazla yağ biriktirdik­leri görülmüş. Aynı zamanda bu yavru­larda tembellik de baş göstermiş. Araş­tırmacılar, doğum öncesinde aç bırakı­lan sıçanların, normal sıçanların ancak %70'i kadar etkin olduğunu gördüler.
Peki, döl yatağında olan olaylar, na­sıl bir sonraki nesle dek uzanacak ka­dar uzun dönemli etkilere yol açabili­yor? Geçenlerde yapılan bir çalışma, "DNA metilasyonu" olarak bilinen bir mekanizmanın etkili olabileceğini gös­terdi. Duke Üniversitesi (ABD) araştır-macılarınca yapılan bu çalışma, anne­nin hamilelik öncesi ve süresince başlı­ca dört ek besinle beslenerek yavru fa­relerin post renklerini değiştirebilece­ğini gösterdi. Bu besinler, aynı zaman­da yavruların şişmanlık, şeker hastalığı ve kansere karşı eğilimlerini düşürdü.
Bu çalışmada, normal beslenen bir grup anne fareye, ek olarak B12 vita­mini, folik asit, kolin ve betain veril­mişti. Bu ek besinleri almayan anne fa­relerin yavruları sarı postlu doğarken, ek besinleri alan annelerin yavruları kahverengi postlu doğdular. Böylece çalışma, anneye verilen ek besinlerle genleri değiştirmeden yavru farelerde gen ifadelerinin kalıcı olarak değiştiri­lebileceğini göstermiş oldu. Farelerde post rengi değişimine yol açan genin Agouti geni olduğu belirlendi. Bu fare­lerde, ek besinler, metilasyon mekaniz­masını harekete geçirerek agouti geni­ni değiştirmeden, genin işlevini değişti­riyor.
DNA metilasyonu, insanları ve diğer hayvanları kanser, şişmanlık, ve şeker hastalığı ve hatta içe kapanış gibi has­talıklara karşı dayanıksız yapan düzi­nelerce geni de etkileyebiliyor. Bu me­kanizmada, metil grubu denen dörtlü atom grubu, belirli bir noktadaki bir gene bağlanıyor ve bu genin işlevini
değiştiriyor. Genin işlevi değişse de, kendisi değişmiyor. Yani metilasyon, gen dizilimindeki gen kodları üzerinde hiçbir değişime yol açmıyor. Bu etkiye "epigenetik" deniyor.
Elde edilen verilere göre, bu deği­şimler, embriyonik gelişimin erken dö­nemlerinde gerçekleşiyor. Bu değişim­lerin bir kısmı yararlı, bir kısmı da ölümcül etkilere sahip olabiliyor. Eğer bu değişimler, sperm ya da yumurta gelişimi sırasında olursa, ailenin soyla­rı boyunca kalıcı bir değişim meydana gelebiliyor.
İnsanlar ve diğer hayvanlar epige­netik değişimlere karşı hassaslar. Ne­deniyse, bakterilerde bulunan "trans-pozon" denen hareketli genetik ele­mentlerin, kendilerini insan ya da öte­ki hayvanların genomlarına gelişigüzel sokmaları. Eğer transpozonlar, kendi­lerini bir genin yanına ya da içine so­karlarsa, bu genin işlevi kalıcı olarak değişiyor. Yani, metilasyon mekaniz­ması harekete geçiyor. Farelerde Agouti geninin metilasyonu da beslen­meyle gerçekleşiyor. Çünkü, bu dört besin maddesi, hücre içinde metil gru-
bu bırakan kimyasal maddelere sahip­ler.
Metil grubunun yalnızca tek bir ge­ne bağlanması, pek çok etkiye yol aça­biliyor. Örneğin, Agouti proteininin fazlaca sentezlendiği farelerde post renginin değişmesinin yanı sıra, şiş­man olma eğilimi ve şeker hastalığına karşı dayanıksızlık da ortaya çıkıyor. Çünkü, bu protein aynı zamanda hipo-talamustaki reseptörlere bağlanarak yemeyi durdurma sinyalini engelliyor. Böylece, farelerde agouti geninin meti­lasyonu, şişmanlık, şeker hastalığı ve kansere karşı dayanıksızlığı da azaltı­yor.
Agouti geninin, yalnızca farelerde olduğu gözlendi. Ancak, araştırmacı­lar, insanlarda da buna benzer başka genlerin olduğunu düşünüyorlar. Yal­nızca, henüz bunların hangi genler ol­duğu bilinmiyor.
Banu Binbaşaran Tüysüzoğlu
Kaynaklar:
Motluk. A., Life Sentence, NevvScientist, 30 Ekim 2004
Waterland, R.. A., Jirtle, R. L. Transposable Elemente: Targets for
Early Nutritional Effects on Epigenetic Gene Regulation,
BlLİMveTEKNIK
dayken, arkadaşları burnunun eğrili-ğiyle alay ederlermiş. İki çocuk sahibi bir yetişkin olarak da kendini cazibesiz ve gösterişsiz hissedermiş. Şimdi, ha­yatında ilk kez kendini güzel hissedi­yor. Kulağındaki kıkırdaktan yapılma yeni bir burnu var; yüz kaldırma, çene düzeltme ve göğüs büyütme, karın düzleştirme, dudak kalınlaştırma, kaş kaldırma ve lazerli göz ameliyatının ya­nı sıra, lazer epilasyonu ve kozmetik diş düzeltme gibi işlemlerin hepsi bir­kaç hafta içinde gerçekleştirilmiş. Cindy'nin eski bir arkadaşı olsaydınız, onu sokakta gördüğünüzde tanımama­nız doğal olurdu. İşte, sorun da bu.
Kozmetik ameliyat yaptıran insanla­rın çoğu gibi, Cindy de yeni görünü­münden memnun. Ancak, televizyon programlarındaki kozmetik ameliyatla­rın boyutu, yeni bir tartışma başlattı. Televizyon programının yapımcıları, yalnızca, birçok insanın ve kozmetik cerrahın zaten yaptıkları şeyleri yansıt­tıklarını öne sürseler de, program bir­çok cerrahı dehşete düşürüyor. Vücu­dun tümünün ameliyatla değiştirilme­sinin çok büyük bir abartı olduğunu ve birilerinin bu yolda ölebileceği uya­rısını yapıyorlar.
Peki, geçekten bu tür radikal işlem­lerin yaygınlaşmasına doğru bir eğilim var mı, yoksa bu yalnızca bir televizyon olgusu mu? Bu soruya kesin bir yanıt vermek güç. ABD'deki Estetik Plastik Cerrahi Derneği (American Society for Aesthetic Plastic Surgery - ASAPS) gi­bi profesyonel örgütleri yalnızca yapı­lan ameliyatların kayıtlarını tutuyorlar. Kayıtlarda, ameliyatların kime yapıldığı ya da kimin kaç sayıda ameliyat yaptır­dığı bilgileri bulunmuyor. Ancak, ABD'deki kimi cerrahların, çoklu ame­liyatların sayısında artış olduğunu doğ­ruladıkları anlatılıyor. Kimilerine göre insanlar, dış görünümün yalnızca bir yönünü düzeltmenin yetmediğini; örne­ğin, burnunuzu yaptırsanız bile çirkin dişlerin yüzünüzü kötü göstermeyi sür­dürdüğünü farkediyorlar.
Parola, "uyum". Çenenin yukarısın-dakileri düzelten bir yüz germe ameli­yatı, sarkık bir boynu daha da belirgin-leştiriyor; bu nedenle birçok cerrah yüz germeyle birlikte boyun germe iş-
Vücudunuzdan memnun değilsiniz ve ölçülerinizi biraz değiştirmek mi is­tiyorsunuz? Bugünlerde egzersiz ve rejim değil, "kozmetik ameliyatları" moda.
2003 yılında ABD'deki cerrahlar, 1,8 milyon kozmetik işlemi gerçekleş­tirmiş. Bu, bugüne kadar kaydedilen en büyük rakam ve 1997 yılındakinin de neredeyse iki katı. Kozmetik amaç­lı ameliyat geçiren yetişkin kadınların yanı sıra, erkeklerin ve 13 - 19 yaşın­daki gençlerin de sayısında büyük bir artış olmuş. Kozmetik ameliyatları top­lumda kabul gördükçe, bu işlemlerin maliyeti azalıyor, kullanılan yöntemler iyileşiyor. Gittikçe daha fazla insan, vü­cudunu daha çok hoşlanacağı bir biçi­me getirmek için makas altına yatmaya başlayacak gibi görünüyor.
Vücudumuzda yaptırabileceğimiz değişikliklerin listesi de giderek uzu­yor. Birkaç yıl önce, yalnızca burun yaptırma ya da yüz gerdirme ameliyat-larıyla yüzdeki birkaç hatayı düzelttir-mekten söz edilirdi. Bugünse kozme­tik cerrahi, vücudun çeşitli yerleri üze­rinde aynı anda çalışarak yüzün ve be­denin "estetik birimleri"ni "birbiriyle uyumlu kılma"ya odaklanıyor. Kimi cerrahlar, dört ya da beş işlemi aynı anda yapmaya istekli. Kimileriyse, da­ha da ileri giderek neredeyse tüm be­deni yeniden biçimlendirme üzerinde çalışıyor.
Geçmişte böyle kapsamlı değişiklik­lerin gerçekleştirilebilmesi için aylar­ca, hatta yıllarca uğraşılması gerekirdi. Bugünse cerrahlar aynı işi birkaç haf­tada bitiriyorlar. ABD'deki iki televiz­yon kanalında, hızlı ve radikal değişim­lerin tanıtıldığı iki ayrı kozmetik cerra­hi programı yayınlanıyor. Fox kanalın­da yayınlanan "The Swan" (kuğu) adlı programda, "ortalama bir dış görünü­me sahip" 17 genç kız (çirkin ördek yavruları), altı haftada güzellik kraliçe­lerine dönüştürülüyor. ABC televizyo­nunda yayınlanan "Extreme Makeo-vers" (Yeniden Yaratmanın Aşırı Uçla­rı) adlı programdaysa, 24 kadın ve er­kek benzer bir sürede baştan aşağı de­ğiştiriliyor.
California'nın San Diego kentinden 32 yaşındaki Cindy, "Svvan" programı­nın tipik yarışmacılarından biri. Okul-
BİLİMveTEKNİKO Mart2005
İKTE AŞIRI UÇLAR
Botoks Tehlikeli mi?
çıkabileceği yargısının doğru olmadığı­nı savunuyor. Bunun gerçekleşme ola­sılığının olmadığını, güvenli olmadığını ve insanların bu konuda yanlış yönlen­dirildiğini belirtiyorlar. Bu tür yargılar, kozmetik ameliyatlarını hem sansasyo­nel bir olguymuş gibi sunuyor, hem de sıradanlaştırıyor; estetik ameliyatları, olmadıkları bir şey olarak tanıtıyor.
Cerrahlar, televizyonda vaadedilen-lerİn, İnsanların beklentilerini çarpıt-masından da endişe duyuyorlar. İnsan-ların, kozmetik ameliyatları güzellik salonuna gitmekle eşdeğer görmeye başlamalarından rahatsızlık duyuyor-lar. Öte yandan, çeşitli ülkelerde yapı-lan araştırmalar, kozmetik cerrahiye başvurmayı düşünen insanların sayısı-nın azımsanamayacak kadar çok oldu-ğunu gösteriyor, Örneğin, ABD Este-tik Plastik Cerrahi derneği'nin 2004 yı-lında gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre, ABD'deki kadınların % 34'ü, er-keklerinse % 14'ü kozmetik ameliyatı yaptırmayı düşünüyor. Bu heves, nüfu-sun geri kalanınca küçümsemeyle kar-şılansa da, kozmetik cerrahinin geçek yararlarının olabileceğini de unutma-mak gerekiyor. Kimi psikologlar, bir-çok hastanın kozmetik ameliyat sonuç-larından hoşnut ve daha mutlu olduk-larını, özgüvenlerinin arttığını belirti-yorlar. Öyle görünüyor ki, kozmetik ameliyatları İnsanların yaşamlarını de-ğiştirebiliyor!
Lawton, Graham, "Extreme Surgery". New Scientist, 30 Ekim 2004
Çeviri: Aslı Zülâl
Evet:
Hayır:
2002 yılında ABD Besin ve İlaç İdaresi, botoksun kozmetik amaçlı olarak kullanımı için lisans verdi.
Botoks, yani Clostridium botulinum adlı bakterinin ürettiği botulinum A zehiri, sinir hücrelerinin sinyal göndermesini engeller, felce neden olur.
Üst üste kullanıldığında, kaslarda kalıcı incelmeler görülür.
Küçük miktarlarda botoks, kaş çatmada kullanılan kasları rahatlatıyor; kaşları havaya kaldırarak kırışıklıkları yok ediyor.
Tek bir botoks iğnesi ancak geçici bir etki yapıyor. Üç dört ay içinde kaslar eski durumuna dönüyor.
2001 yılında yalnızca İngiltere'de 50.000 botoks iğnesi kullanıldığı hesaplanmış. Bu sayı git gide artıyor. Birçok hasta, tekrar tekrar tedavi ediliyor.
Botoks, dünyanın en hızlı gelişen kozmetik tedavi yöntemlerinden biri.
Yan etkileri, komşu kaslarda zayıflık, bir kaşın yâ da gözkapağının sarkması ve baş ağrıları gibi yan etkileri de olabilir.
Botoks iğneleri, hastanın yemek yeme, konuşma ve göz kırpma becerilerini köreltebilir.
Amerikan Dermatoloji Akademisi, özellikle alkol içeren botoks iğnelerine karşı bir uyarı yayımladı.
lemi de yapıyor. Şu sıralar popüler olan bir başka birleşimse, yüz gerdir-me, kaş kaldırma ve gözkapağı ameli-yatları. Çabucak yeniden şekle girmek isteyen yeni doğum yapmış annelerin, karın düzleştirrme ve göğüs kaldırma ameliyatlarının mutlaka birlikte olması gerekiyor. Kimi cerrahlar eşleşerek ça-lışıyorlar: biri yüz ameliyatı yaparken öteki de bedenin geri kalanıyla uğraşı-yor. Son 10 yılda anestezi yöntemleri-nin güvenilirliği büyük ölçüde arttığı için, cerrahlar, fazladan İşlemler için zaman kazanmak amacıyla hastalarını gittikçe daha uzun süre anestezinin et-kisinde tutuyorlar.
Yedi saat İçinde, yüzünüzü gerdire-bilir, gözkapağı ve kaş kaldırma ameli-yatları geçirebilir; bunlara ek olarak da kimyasal peeling, kollajen ya da bo-toks enjeksiyonu yaptırabilirsiniz. Bu sırada vücudunuz üzerinde çalışan ikinci bir cerrah sayesinde, vücudunu-zu da büyük ölçüde değiştirebilirsiniz. Değişim elbette bir gecede olmayacak; çünkü en küçük kozmetik ameliyatı-nın iyileşmesi bile günler sürüyor. Yi-ne de, bunun hızlı bir değişim olacağı açık.
Ameliyat süresi arttıkça, damarlar-da ve akciğerlerde kan pıhtısı oluşma
riski de artıyor; hastanın yaşamı tehli­keye giriyor. Peki, ameliyat süresi için bir sınır var mı? Yedi-sekiz saatin üze-rine çıkıldığında, ameliyat, hastanın ya-şamı için ciddi bir tehlike oluşturmaya başlıyor. Ancak kimi cerrahların, reka-betten etkilenerek ya da hastalarının istekleri üzerine, bu süreyi aşabildikle-ri söyleniyor.
Çoklu ameliyatların giderek daha çok yeğlenir olmasına karşın birçok cerrah, hastanın kliniğe çirkin ördek yavrusu olarak girip bir kuğu olarak
Ç.
Ameliyat Türü
Yapılan İşlem
Ameliyat Süresi
Yan etkileri
Riskler
İyileşme Süresi
Kalıcılık
Karın düzleştirme
Karın bölgesindeki fazla yağ ve deri alınıyor; karın
duvarındaki kaslar gerginleştirilir.
2-5 saat
Geçici ağrı; karın derisinde şişme; acıma hissi ve uyuşma.
Kan pıhtısı, deri altında kanama, iyileşme güçlüğü nedeniyle belirgin yaralar ve deri kaybı.
Hasta, 2-4 haftada işinin başına dönebilir. 4-6 hafta ya da da-ha fazla bir süre sonra ağır iş yapabilir. Yara-ların kaybolması ya da düzleşmesi, üç aydan iki yıla kadar sürebilir.
Göğüs büyütme
İçinde tuzlu su bulunan şişirilebilir eklerle göğüslerin
büyütülmesi.
1-2 saat
Geçici acıma hissi, şişme, meme uçlarının duyarlılığının değişmesi,
çürükler.
Eklerin kalıcı olmaması. İçindeki havanın sönme­si, ek çevresinde doku
yaralanması, kanama ya da enfeksiyon gibi ne­denlerle eklerin ameli­yatla alınması ya da de­ğiştirilmesi gerekebilir. Kimi zaman meme uçla­rının ya da meme derisi­nin duyarlılığı kalıcı ola­rak artar ya da azalır.
Hasta birkaç gün içinde işinin başına dönebilir. 3-4 hafta göğüslere dokunulmaması gerekir. Yara izlerinin kaybolması için birkaç ay, bir yıl ya da daha fazla geçmesi gerekir.
Değişken. (Eklerin alınması ya da
yenisiyle değiştirilmesi gerekebilir).
Göğüs kaldırma
Fazla deri alınıp kalan doku ve meme uçları yeniden şekillendirile-rek, sarkmış göğüsler yukarı kaldırılır.
1-3 saat
Geçici çürükler, şişme, rahatsızlık hissi, uyuşma, deride kuruluk, kalıcı yara izleri.
Geniş ve derin yara izleri, deri kaybı, enfeksiyon, göğüs uçlarının aynı hizada olmaması, göğüs uçları ya da göğüslerin duyarlılığının kalıcı olarak kaybedilmesi.
Hastanın işinin başına dönmesi için en az bir hafta gerekir. Bir ay ağır iş yapamaz. Yara izlerinin kaybolması için gereken süre birkaç ayla bir yıl arasında değişir.
Değişken. Ağırlık, hamilelik, yaşlanma ve kilo alıp verme, yeniden sarkmasına neden olabilir.
Kimyasal peeling
Fenol ya da trikloroasetik asit içeren bir kimyasal çözeltiyle derinin üst tabakaları soyularak yüzdeki kırışıklıklar, lekeler, renk farklılıkları ya da güneşin verdiği zarar onarılır.
Yüzün tümü için 1 - 2 saat.
Fenol: derinin kalıcı bir biçimde incelmesi ve bronzlaşma özelliğini yitirmesi. Hem fenol, hem trikloroasetik asit: Geçici zonklama, karıncalanma, şişme, kızarma ve güneş ışınlarına karşı akut duyarlılık.
Fenol: Anormal renk değişimleri (kalıcı), ender olarak kaip düzensizlikleri. Hem fenol, hem trikloroase-tik asit: Minik sivilceler, enfeksiyon, yara İzleri, deri allerjilerinde parlama, ateş kabartıla-rı, üşütme ağrıları.
Fenol: 7-21 gün içinde yeni deri oluşur. Hasta, 2-4 hafta içinde normal etkinlik-lerine dönebilir, 3-6 hafta içinde tam iyileş-me ve kızarıklığın geç-mesi. Trikloroasetik asit: 5-10 gün için-de yeni deri oluşumu.
Fenol: Kalıcı; ancak, deri yaşlandıkça yeni kırışıklıklar oluşabilir. Trikloroasetik asit: Değişken (geçici).
Kollajen / yağ enjeksiyonu
Buruşmuş, üzerinde izler bulunan ve çökük yüz derisini dolgunlaştırıyor; dudaklara ve ellerin tersine dolgunluk verilir. En iyi, ince, kuru ve açık renk deride işe yarar.
Her seans 15 dakika - 1 saat kadar sürer.
Geçici yanma, zonklama ve yanma duygusu. Hafif kızarıklık, şişme, aşırı dolgunlaşma.
Kollajen: Döküntü, kur-deşen ve kabarma gibi allerjik tepkiler ya da gri-be benzer belirtiler; bağ dokusu ya da otoimmün hastalıkların tetiklenmesi olasılığı. Kollajen ve yağ: Yüz hatlarında bozulma-lar, enfeksiyon.
Değişken. Bir ayla bir yıl arasında değişiyor.
Gözkapağı ameliyatı
Fazla yağlarla deriler ve kaslar alınarak, sarkmış üst gozkapaklarının ve gözaltındaki şişliklerin düzeltilmesi.
1 - 3 saat.
Geçici rahatsızlık hissi, gözkapaklarında gerginlik, şişme ve çürükler. Gözlerde geçici kuruluk, yanma ve kaşıntı. Aşırı miktarda gözyaşı oluşumu, ilk birkaç hafta ışığa duyarlılık.
Geçici olarak görüşün bulanması ya da çift gör­me. Enfeksiyon, kanama, gozkapaklarının kenarla-rında şişme, göz kurulu-ğu, sivilceler. İyileşmede ya da yaralarda asimetri. Gözleri tam olarak kapa-mada güçlük (ender olarak kalıcıdır). Alt gozkapaklarının aşa-ğı çekilmesi (ikinci bir ameliyat gerektirir). Körlük (çok çok ender).
Hasta, 2-3 günde okumaya başlayabilir. 7-10 gün içinde işinin başına dönebilir. Çürüklerin ve şişliklerin geçmesi için birkaç hafta geçmesi gerekir.
Birkaç yıl; kimi zaman kalıcı.
Yüz kaldırma
Sarkmış yüz derisini, alt çeneyi ve gevşek boyun derisini düzeltmek ama­cıyla fazla yağın alınma­sı, kasların gerilmesi ve yüzün yeniden örtülme­si. Genellikle 40 yaşın üstündeki kadınlar ve erkeklerde uygulanır.
Birkaç saat.
Geçici çürüme, şişme, uyuşma ve gerginlik hissi, deride kuruluk ve derinin duyarlılığının artması. Erkeklerde, sakal çıkan derinin yeri değiştirildiği için, kulak arkasının da sürekli traş edilmesi gerekir.
Yüz kaslarını kontrol eden sinirlerin ya da dokunma duyusunun zarar görmesi (kalıcı olabilir). Enfeksiyon, kanama, geç iyileşme, aşırı yaralanma. Kılların yönünde değişiklik ya da asimetri.
Hasta, 10 ■ 14 gün içinde işinin başına dönebilir. 2 hafta ya da daha uzun bir süre ağır iş yapamaz. Birkaç ay güneşte fazla kalmamalıdır.
Genellikle 5-10 yıl.
Kaynak: American Society of Plastic Surgeons (http://www.plasticsurgery.org) BİLİM ve TEKNİK 8 Mart 2005
Çeviri: Aslı Zülâl
İNSAN VÜCUDUNUN REKORLARI
Vücut şeklimiz, boyumuz, kilomuz ve vücut ölçülerimiz, büyük oranda ka­lıtsal özelliklerimizle belirleniyor. Dün-yanın farklı yerlerinde yaşayan insan ırkları, yaşadıkları bölgelerdeki coğrafi ve iklimsel koşullar nedeniyle farklı fizyolojik ve fiziksel özelliklere sahip olabiliyorlar. Ekvatora yakın bölgeler-de yaşayan insanlar daha sert hatlı ve zayıf bir vücut yapısına sahipken, ku-tuplara yakın enlemlere gidildikçe, bu-ralarda yaşayan insanların daha geniş ve hantal yapılı vücutlara sahip olduk-ları gözleniyor. Antropologların (insan bilimcilerin) incelemeleriyse, aslında İnsan ırkları arasında vücut genişliği-nin yalnızca %25 oranında farklılık gö-rüldüğünü ortaya koyuyor.
Peki vücut yapısı ve coğrafi koşul-lar arasındaki bağlantı neye göre orta-ya çıkıyor? Bilim insanları, bunun daha çok İklim koşullarıyla ve vücutlarımı-zın ısı kaybıyla ilişkili olduğunu düşü-nüyorlar. Isı dengemizi sağlamanın en kolay yolu terlemek. Daha sıcak İklim-lerde vücuttan daha fazla ısı uzaklaş-tırma gereksinimi doğuyor ve bu da, vücudun kütlesine oranla yüzey alanı-artırmaya yönelik bir uyum kazanıl-masını gerektiriyor. Soğuk iklimlerde yaşayan insanlar da, bunun tam aksi-ne, vücut kütlesine oranla daha az yü-zey alanına sahip olmalılar ki, vücutla-rından daha az ısı kaybederek don-maktan korunsunlar. Daha geniş ve hantal yapılı bir vücut, kütle/yüzey alanı oranını azaltmak anlamında, bu coğrafi eğilimi çok güzel açıklıyor.
Sanıldığının aksine, boy uzunluğuy-sa, net bir coğrafi düzen izlemiyor. Bu konuyla ilgili olarak getirilebilen en önemli açıklama, kuzey enlemlerinde alınan günlük güneş ışığı miktarının daha az olması nedeniyle ergenliğe gir-me yaşının daha ileri çekilmesi ve bu nedenle de boyun daha fazla uzaması. Ancak, Eskimoların Kuzey Avrupa ırk-larına göre daha kısa boylu olmaları, bunun yanında bir etkenin daha işin içine girdiğinin göstergesi. Aslında ik-
En
Uzun
Boyun
Bilinen en uzun insan boynu tam 40 cm. Irklara göre ortalama 15-20 cm ara­sında değişebilen boyun uzunluğunu bu denli artırmayı başaranlarsa Myanmar (Bur-mamda yaşayan Padaung ve Kareni kabilelerinin kadınları. Bu kabilelerde güzellik göstergesi sayılan bakır boyun halkaları, yaş ilerledikçe boyunlarına takılıyor ve so-nunda boyun, bu halkalar olmadan başı taşıyamayacak bir hale geliyor. Zina suçu işleyen kadınlar da, boyunlarındaki halkaların çıkarılmasıyla cezalandırılıyor.
En G e n i ş Göğüs
lllinois'den bir rekor... 1926 doğumlu Robert Earl Hughes, 6 yaşından 25 yaşına gelinceye kadar vücut ağırlığını 4 katına çıkarmayı başarmıştı ve 3,15 metrelik göğüs çevresi ölçümüyle Guinnes Re-korları'na girdi. 1958 yılında yaşamını yitirdiğinde 484 kg ağırlığındaydı ve tabutu da bir piyanoyu içi-ne alacak büyüklükteydi.
En
Kısa
En
Eller
1990 yılında Hintli Gul Mohammed, 57 cm'lik boyuyla dünyanın en kısa insanı olarak Guinnes rekorlar kitabına geçmişti. Solunum sorunları nedeniyle 1997 yılında yaşamını yi­tiren ve Mohammed'den sonra, henüz ondan daha kısa boylu bir insan bulunamadı. Fotoğ­rafta görülen Pakistan'ın en kısa boylu insanı olan Adeel Ahmed'in boyuysa 93 cm.
2,31 metrelik boyuyla Britanya'nın en uzun ve dünyanın de ikinci en uzun adamı unvanını taşıyan Hussain Bissad, bileğinden orta parmağınım ucuna ka-dar 26,9 cm'lik ölçümle, aynı zamanda dünyanın en büyük ellerine de sahip.
En
Uzun
Boy
1940 yılında yaşamını yitiren ABD'nin Illinois eyaleti vatandaşı Ro-bert Pershing Wadlow, Guinness Rekorlar Kitabı'nda hâlâ dünyanın en uzun boylu insanı olarak geçiyor. Boyu en son 1940 yılı Haziran ayın-da ölçüldüğünde 2,72 m'yi bulan Wadlow, 9 yaşındayken, boyu 1,8 m olan babasını evin merdivenlerinden yukarıya taşıyabiliyordu. Aynı za-manda 47 cm boyundaki ayaklarıyla, dünyanın en büyük ayakları unva-nının da sahibi olan Wadlow için hazırlanan tabutsa, 3,28 m uzunluğun-da, 81 cm genişliğinde ve 76 cm derinliğinde oldu.
lim koşullarının canlıların fiziksel özel-likleri üzerinde oynadığı roller üzerine çok sayıda görüş bulunuyor. Ekoloji bilimi kapsamında incelenen bu görüş-ler; farklı coğrafya koşullarında yaşa-yan canlı türlerinde kol-bacak gibi vü-cut üyeleri, kulak-burun gibi vücut çı-kıntıları ve hatta renk-desen özellikleri
konusundaki çeşitliliğe açıklama geti­riyor. Ancak, elbette genel geçer gö­rüşlerin ve açıklamaların dışında kalan durumlar da var. Bunlarla da şimdilik, Guinness Rekorlar kitabı İlgileniyor. Deniz Candaş
Kaynaklar
Thomas, C. "The Shape we're in" New Scientist. 30 Ekim 2004
Şişli, M.N. Ekoloji Ders Kitabi. Ankara, 1996
http ://www. guinnessworldrecords.com
Mart 2005
BİLİM ve TEKNİK
VÜCUDUMUZU BEĞ]
DAYANILMAZ
Aynada kendimize şöyle bir bakma­dan dışarı çıkamıyoruz. Dış görünüşü­müz bizim için önemli. Yalnızca giyimi­miz, saç kesimimiz, yüzümüzdeki makyaj, bıyık, sakal gibi ayrıntılar de-ğil, vücudumuzun biçimi de etkin top-lumsal beğenilerin doğrudan ya da do-laylı makasından geçiyor. Özellikle ka-dınlar, zamanın "İdeal" vücut ölçüleri-ne sahip olmak için hummalı bir çaba içindeler. TV dizileri, sinema filmleri ve magazin ağırlıklı dergilerde boy gösteren film yıldızları da biricik idol-lerimiz. Onlara benzemek istiyo-ruz. Bilim insanları, bu eğilimle il-gili araştırmalar yaparken zaman İçinde değişen toplumsal beğenile-rin istatistiklerini de ortaya çıkarı-yorlar.
Toronto Clarke Psikiyatri Ens-titüsü'ndeki araştırmacılar, zama-nın ideal vücut Ölçülerini belirmek için magazin ağırlıklı dergileri gös-terge olarak kullanmışlar ve bu dergilerin 1950-1978 yılları arasın-daki sayılarını taramışlar. Sıradan kadınların zaman içinde kilo aldı-ğı, dergilerdeki kapak kızlarınınsa tersine gittikçe zayıfladığı ortaya çıkmış. İkinci bir çalışma, 1950-1980'li yıllar arasında modellerin kadınsı, yuvarlak vücut hatlarını kaybettiklerini göstermiş. Son za-manlarda yapılan bir diğer araştır-madaysa dergilerde kapak olan modellerin vücut ölçüleri incelen- miş. Zaman İçinde göğüs ve kalça ölçülerinde azalma, bel ölçülerindeyse artış görülmüş. Bundan başka, vücut kitle İndeksleri karşılaştırılmış. Bu in-deks, kütlenin metre cinsinden boyun karesine oranıyla hesaplanıyor. Araş-tırmacılar, modellerin vücut kitle in-dekslerinin, diğer kadın nüfusuyla kar-şılaştırıldığında düşük olduğunu bul-muşlar. Bu sonuçlar bir yandan, kadın vücudunun yuvarlak hatlarını kaybet-mesiyle erkeksi görünmeye başladığı-nı, diğer yandan ideal vücut ölçüleriy-le toplumun gerçek kadın vücut ölçü-lerinin uyuşmadığını gösteriyor.
Her ne kadar kadınlar geleneksel olarak ilgi merkezi olsalar da, erkekler de toplumsal eğilimlerden paylarını alı-yorlar. American University'den (Was-hington) bir psikologun yayımlanmış makalesinde, erkek kapak modellerin de gittikçe inceldiği bildiriliyor. Ancak, erkek vücudu incelmekle kalmıyor, kaslanıyor da! Bu eğilimle ilgili, "Ado-nis Kompleksi" adlı kitapta toplumsal rollerin değişmesiyle ilgili saptamalar var. Kitapta, kadınların ekonomik ve cinsel özgürlüklerindeki gelişmelerin,
Yeme bozukluklarının, steroid kullanı­mının, bilinçsiz zayıflama yöntemlerin­den kaynaklanan sağlık sorunlarının arttığı açıklanıyor. Bu nedenle, eskiye oranla insanların günümüzde dış görü­nüşlerine daha çok önem vermelerinin altındaki eğilimler araştırılıyor, Bu araştırmalardan biri de, kadınların bir numaralı sorunlarından biri olan vü­cut kıllarıyla İlgili. Biliyorsunuz, kadın-lar için özel bir erkekle akşam yemeği-ne gitmek kimi zaman bir işkenceye dönüşüyor. Ne giyeceğim, saçım nasıl olsun, makyajımı nasıl yapayım, hangi parfümü süreyim bir yana, takvimden regl dönemi kontrol ediliyor, gerekiyorsa vücut kıllarıy-la İlgili düzenlemelere giriliyor! Neden modern toplumdaki birçok kadın vücut kıllarından kurtulma-nın binbir yolunu arıyor?
Oysaki, insan "çıplak maymun" olarak adlandırılıyor. Evet türü-müz, diğer memeli türleriyle karşı-laştırıldığında şanslı. Diğer yan-dan, bizim büyüklüğümüzde bir insansımaymununki kadar, yani yaklaşık 5 milyon kıl kökümüz var. Ancak kıllarımız oldukça İnce! İnsan türünün kıllarının incelmesi ve kaybolmasıyla ilgili evrim süre-cine bakıldığında yaygın görüş, iki ayak üzerindeki İnsanımsıların or-manlardan güneş altındaki otlakla-ra yayıldıklarında, vücutlarının se-rin kalması İçin kıllarının inceldiği yönünde. Daha sonra da ataları-mızın, eş olarak daha az kıllı olanları seçmesiyle, yeni nesillerin gittikçe "çıplaklaştığı" düşünülüyor. Belki de vücut ve yüz kıllarının kaybolmasıyla bir diğerini ayırt etme yeteneğimiz ge-lişti ve iletişimimiz kolaylaştı. İngilte-re'deki kimi araştırmacılar, vücut kılla-rından kurtularak dış parazitlerden de kurtulduğumuzu düşünüyorlar. Arada-ki ilişkiyi anlamak için köpeğin ya da kedinin kürkünün dış parazitlerin ya-şaması için, nasıl uygun bir ortam sağ-ladığını düşünün.
Bu düşünceleri destekleyecek kanıt-
erkeklerin toplumsal rollerini de doğal olarak değiştirdiği vurgulanıyor. Aile reisi rolünden kurtulan ve toplumsal rollerini daha çok kadınlarla paylaşma-ya başlayan erkeklerin, daha Önce "er-keksiliklerini" askeri, politik ve parasal alanlarda gösterirlerken, şimdi bunu kaslı vücutlarını sergileyerek yaptıkla-rı öne sürülüyor. Son dönemlerdeki Hollywood filmlerindeki kahramanlara bakın; bu eğilimi nasıl da yansıtıyorlar. Ancak, uzmanlar ideal görünüşle il-gili toplumsal beğenilerin gençler üze-rindeki etkilerine de dikkat çekiyorlar.
BİLİM ve TEKNİK 10 Mart 2005
İNDİRMENİN AĞIRLIĞI
lar sınırlı. Üstelik, vücudumuzun kimi      caklarındaki ve koltuk altlarındaki kıl-bölümlerindeki kılların kalmasıyla ilgi-      lan temizliyorlar. Bu işin zaman gerek­li kuramlar daha da tartışmaya açık.      tirdiği ve en kötüsü acısı düşünülecek Örneğin saçlarımızla kafamızı, güneş      olursa, neden insanlarda vücut kılla-altında çalışırken serin ya da soğuk ik-      rından kurtulma yönünde bir eğilim limlerde bulunurken sıcak tutma şansı-      var? Lafatte College'den (Pennsylvani-nı yakaladığımız; belki de, kuşlardaki      a) bir psikolog, kadınlara bu soruyu ibikler gibi kafamızda parıldayan saçla-      yönelttiğinde "kendimizi daha kadınsı rımızın eş bulmamıza yardım ettiği yö-      ve çekici hissediyoruz" yanıtını almış, nünde düşünceler var. Günümüzde bi-      Ancak, "Beyaz Irk"tan kadınlar durum le parlak, gür sağlıklı saçların insanı      tam tersi, tüysüz kadınlar çekici bulun-çekici hale getirdiği ortada. Peki, ya      muyor. Yine de modern toplumda, ba-koltuk altlarımızdaki, kasıklarımızdaki      cak ve koltuk altındaki kıllarla kadın-kıllar? Ergenlikle birlikte ortaya çıkan      lar, daha az zeki, iletişimde zorluk çe-koltuk altı ve kasık kıllarının cinsel ol-      ken ve mutsuz olarak yargılanıyorlar, günlüğün belirtisi olarak iş gördüğü      Araştırmacı, kadınların kıllarını temiz-düşünülüyor. Bu kılların eklemler ara-      lemesinin, cinsiyet farkını vurguladığı-sındaki aşınmayı önleyici etkisi de öne      nı düşünüyor. Bir kere, vücut kılları sürülüyor. Üstelik, kılların bulunduğu      erkeklik hormonu olarak bilinen tes-bölgede koku yayan önemli salgı bez-      tosteronun bir ürünü. Üstelik, günü­lerinin de olması, kılların eş bulmada      müzde kadın ve erkeğin toplumsal rol-seçiciklikle ilgili işlevleri olduğunu da      leri birbiriyle örtüşmüş durumda. Bu akla getiriyor.                                          nedenle kadınsılık ve erkeksilik, vücut-Bu açıklamalarla birlikte, Eski Mı-      ların sergilenmesiyle ortaya çıkarılma-sırlılardan beri kadınların, hatta erkek-      ya çalışılıyor. İkincisi, kadınlar vücut lerin vücut kıllarını temizledikleri bili-      kıllarını aldıklarında kendilerini daha niyor. Ancak, 1915'lerde Gillette'in ka-      genç ve masum hissediyorlar. Üçüncü-dınlar için tıraş bıçağını çıkarmasıyla      süyse, hem kadınlar hem de erkekler "tüylerden kurtulma" akımı ciddi bir      vücut kıllarını alarak, hayvan ataların-şekilde başlıyor. İkinci Dünya Sava-      dan kendilerini uzaklaştırmak istiyor-sı'nın sonunda co£u batılı kadın, ha-      lar.
Benzemek istediğimiz idoller, barbie bebekleri gibi incecik. Ancak gerçek dünya farklı sonuçlan ortaya koyuyor. Dünya Sağlık Örgütünün 1997 yılı verileri,
vücut kitle indeksine göre dünya nüfusunun %
25'inin şişman, % 25'inin balık eti ya da toplu, %
25'ininse şu anda şişman değil ancak genetik olarak
şişmanlığa yatkın durumda olduğunu gösteriyor.
Konuyla ilgili farklı düşünceler de ortaya atılıyor. Bir araştırmacı, kılsız cildin eş bulmak için sahip olunan iyi genlerin reklamını yapan bir ilan işlevi­ni gördüğünü düşünüyor. Pürüzsüz, lekesiz, yarasız beresiz yani kusursuz ve elbette parazitsiz bir cildin eş bul­maya yardımcı olduğu düşüncesi, er­keklerin sırtı açık elbise giyen kadınla­rı neden çekici bulduklarını açıklıyor. Diğer yandan insana çıplak maymun yakıştırması yapan Desmond Morris, yeni kitabında koltuk altının traş edil­mesiyle eş bulmaya yönelik koku uya­rılarının engellendiğini yazıyor. Tüm bunlar arasında kesin bildiğimiz, vücu­dumuzla ilgili toplumsal beğenilerin yönlendirdiği eğilimlerimizin olduğu. Bu eğilimler medya tarafından özellik­le vurgulanıyor ve ortaya çıkan idolle-re benzememizi sağlayacak teknoloji­ler geliştiriliyor. Elbette, seçim sizin. Vücudunuzun nasıl görüneceğiyle ilgi­li kişisel tercihleriniz olabilir. Ancak, üzerinde hâlâ konuşulan bir skandali da hatırlayarak iyi düşünün! "Notting Hill" filminin galasında Julia Roberts, muhteşem elbisesinin açıkta bıraktığı koltuk altlarındaki kıllarıyla görüntü­lendiğinde yer yerinde oynamıştı. Bu örnek, toplumsal beğenilerin vücudu­muzdaki dayanılmaz ağırlığını açık olarak göstermiyor mu?
Tuğba Can
Kaynaklar
Ainsvvorth C. "Vital Statictics" New Scientist, 30 Ekim 2004
Middleton L. "Smooth Operators" New Scientist, 30 Ekim 2004
Mart200S |Q BİLİMveTEKNİK
Deli gibi koşup, metal bir masaya atlayıp, buzdan bir pistte sa­atte 120 km hızla dönemeçlerden sav­rularak kaymak kulağa çılgınca geliyor değil mi? Yeni olimpik sporlardan olan "skeleton" dalında yarışmak isteyenle­rin bütün bunları gerçekleştirebilmek için biraz daha fazla sinire gereksinim­leri olacağı açık. Bununla birlikte, al­tın madalyayı kazanabilmek için "doğ­ru tür"de vücut yapısına da sahip ol­maları gerekli. Bu nedenle, Avustralya­lı yetenek avcıları kollan sıvadı bile; 2006'da İtalya'nın Turin kentinde yapı­lacak olan Kış Olimpiyatları'nda skele­ton dalında dereceye girebilecek spor­cuları seçmek için bilimden yararlan­ma yolunu seçtiler.
Bu tür yetenek saptamaları, seçkin sporlarda ülkelerin genel performans­ları arasındaki farkı yaratan nedenler­den biri haline geldi. Bu daha çok, be­lirli türde vücut yapılarının belirli spor­lara uygun olması gerçeğine dayanı­yor. Sportif başarı açıkça fiziksel özel­liklere bağlı olduğunda, kişinin boyu, kilosu ve kol ve bacak uzunlukları bi­le diğer sporcularla arasında fark yara­tabilir. Çin, Sovyetler Birliği ya da di­ğer Doğu Bloku ülkeleri bunu ilk fark eden ve doğru özelliklere sahip spor­cular bulmak için çalışmalar yapan ül­keler olmuşlardı. Günümüzdeyse, spor bilimciler dünyanın her yerinde 3D (üç boyutlu) ölçümler, vücut taramaları ve bilgisayar modellemeleriyle çalışıyor­lar. Avustralya, 1989'da geliştirilen bir "yetenek saptama" programına öncü­lük ediyor. Yeni Zelanda, Japonya ve İngiltere gibi başka ülkeler de bu tür çalışmalara başladılar.
Yetenek saptama yöntemi, kürek gi-
Boy: Erkek
basketbol oyuncuları, ortalama bir insandan 36 cm kadar uzunlar. Kürekçiler ve yüzücüler de, uzun boylu olmanın yararını yarışta
hissederler. Uzun boyları sayesinde, çı­kışta, dönüşlerde ve finalde elde etikleri üstünlük aslında, verilen mesafe boyunca daha az güç harcayarak yolculuk edebil­melerinden kaynaklanı­yor. Uzun boylu tenis­çiler, servis atışları­nı farklı açılar­la yapabi-lirler. Ancak kısa boylu sporcular da, çabuk hızlanma ve çe­viklik gerektiren spor­larda üstündürler. Bu sa­yede, kısa mesafe koşuşların-da başarılı olabildikleri gibi, daha hafif ve vü­cut hacimlerine oranla daha geniş bir vücut yü­zeyine sahip olmaları ve bu sayede daha vücut sıcaklıklarını daha iyi ayarlayabildikleri için uzun mesafe koşularında da başarılı olurlar. Ayrıca kısa boylular, daha çabuk dönebildikle­rinden ve havaya fırlatılmaları kolay olduğun­dan genellikle jimnastikçiler ve artistik patinaj-cılar da kısa boylulardan çıkar.
Ağırlık: "Ağır" atletler genellikle sumo gü­reşi ya da halter gibi çok kısa süreli güç gerek­tiren sporlarda avantajlıdır. Elbette bu ağırlığın
Sporcu Vücutların _______4 Anahtarı
büyük kısmının kas olduğunu söylemeye gerek yok. Ortalama bir erkek 76 kg gelirken, orta­lama bir sumo güreşçisi 263 kg geliyor. Zayıf sporcularsa, çok uzun mesafe koşuları, jimnas­tik gibi güç - ağırlık oranının avantaj sağladığı sporlarda daha başarılı oluyorlar.
Kol-Bacak Uzunluğu: Uzun kol
ve bacaklar, özellikle de kısa bir gövdeye sa­hipseniz manivela kolu gibi çalışırlar. Kürekçi-ler ve yüzücüler bu sayede, ilk hamlede uzun mesafeler kat edebilirler. Uzun kollar, sutopun­da topu yakalamakta büyük kolaylık sağlar. Boksta da uzun kollar sayesinde istediğiniz noktalara ulaşmanız kolay olur. Hele bir de kı­sa bacaklarınız varsa, ağırlık merkeziniz de aşağıda olacağından, dengenizi korumak da daha kolay olur. Ancak, uzun kolların pek avantajlı olmadığı sporlar da var. Örneğin, r halter. Kısa kollar, bu tür sporlarda avantaj­lıdır çünkü yükü taşıdığınız mesafe daha kısa­dır.
Yağ - Kas Oranı: Fazla yağ hemen
hemen tüm sporlarda dezavantajlı bir şeydir. Çünkü atlet, performansına hiçbir katkıda bu­lunmayacak fazla kiloları da taşımak ve bunun için de güç harcamak zorunda kalır. Bunun da tek bir istisnası var: çok uzun mesafe yüzme yarışları. Fazla yağlar burada kaldırma kuvveti ve yalıtıcı gibi bir etkiye sahiptir. Ancak kimi yağların, vücut için çok önemli olduğunu da unutmamak gerekir. Seçkin sporcular vücut yağ oranlarını sürekli kontrol ederler. Bunun için vücutlarının çeşitli noktalarında derilerinin kıvrımlarının kalınlığını ölçerler.
bi sporcunun boyu, kol ve bacak uzun-      tama yöntemi, ayrıca genç sporcuları
luğu gibi vücut yapısının çok önemli      daha başarılı olabilecekleri alanlara
olduğu sporlarda çok işe yarıyor. Kü-      yönlendirmede de kullanılıyor, takım
rek gibi skeleton da, çıkışta sporcunun      sporlarında sporcuların kendi yetenek-
kollarına çok iş düştüğü için bu rece-      lerine uygun konumlarda oynamaları-
teye gereksinim duyabilecek sporlar-      na da yardımcı olabiliyor. Ayrıca, birey-
dan biri. Birçok spor dalında, bilimsel      sel sporlarda da sporcuların perfor-
incelemeler genellikle, deneyimli bir      manslarını artırmak için kendilerine
çalıştırıcının alışılmış yetenek keşfi      göre uygun antrenmanı yapmalarını
yöntemlerini tamamlayıcı bir rol oynar.      da sağlıyor.
Ancak, bu analizlerde sporcunun bir-          Peki, nasıl çalışıyor? 12 yaş ve daha
çok dalda başarılı olabileceği sonucu      yukarısı genç atletler için testler genel-
çıkabilir. Bu durumda, "yetenek sapta-      likle aynı. Araştırmacılar, daha çok hız,
ma" yöntemine başvurulabilir. Bazen,      dayanıklılık, boy, ağırlık ve organların
skeletonda olduğu gibi, bir spor dalın-      orantısına bakıyorlar. Daha yaşlı atlet-
da yarışan ancak, başka bir dalda daha      lerdeyse test, o sporun gerektirdikleri-
başarılı olabilecek sporcuları saptayan      ni yansıtır. Kimi sporlar, farklı vücut
kimi analizler kullanılır. Yetenek sap-      yapılarının uygun olduğu farklı özel-
UYGUN BEDEN YAPISI
likler ister. Hangi özelliğin önemli ol-duğunu ortaya çıkarabilmek için bili-madamları belirli spor dallarından at-letlerin ana özelliklerini, spor yapma-yanların ve başka spor dallarından sporcuların özellikleriyle karşılaştırı-yorlar. Bununla birlikte, aynı spor da-lından farklı dereceler elde eden spor-cuları da karşılaştırıp, farklı zamanlar-da vücuttaki değişimleri gözlemliyor-lar. Bütün bunların sonucunda, vücu-dun bir spor dalına uygun olmasının dört anahtarı olduğu ortaya çıkmış: Boy, ağırlık, kol - bacak uzunluğu ve vücut yağ oranı.
Bu vücut özelliklerini ölçme bilimî ya da diğer adıyla antropometri, metre şeridi ve çap pergeli gibi araçların kul­lanıldığı günlerde fazla İlerleme kayde-dememişti elbette. Günümüzdeyse, araştırmacılar atletlerin vücut biçimle-rinin 3D görüntülerini veren ve vücut yüzeyi haritası çıkaran tarayıcılarla ça-lışıyorlar. Bu da, daha öncelere oranla çok daha ayrıntılı ve kesin ölçümler yapma olanağı sunuyor. Kas kütlesini, kol ve bacakların kesitleri sayesinde hesaplayabiliyor, vücut yüzey alanı üzerinde çalışabiliyorlar. Güney Avus-tralya Üniversitesi Uygulamalı Antro-pometri Merkezi'nden Tim Olds "Bu sayede çok daha ayrıntılı bir vücut res-mine sahip olabiliyorsunuz" diyor.
Old'un takımının yaptığı gibi geniş alanlı çalışmalarda, vücut hacmini Ölç-mek ve yoğunluğunu tahmin etmek için 3D taramalar kullanılıyor. Bu, vü-cudun yağ - kas oranını saptamayı sağlıyor. İngiliz Spor Enstitüsü'nden Greg Whyte ve arkadaşlarının çahşma-sındaysa, DEXA tarama adı verilen ve aslında kemik yoğunluğunu ölçmek için geliştirilen bir X-ışını tarama yön­temiyle, atletlerin vücutlarının içine
daha yakından bakılarak daha ayrıntılı görüntüler elde ediliyor. Burada amaç, herkesin vücuduna uygun yağ - kas oranını saptayabilmek.
Diğer çalışmalar, özel spor dallarına yoğunlaşmış durumda. Olds ve arkadaş-ları bisikletçilerin hava direncini ve sü-rüklenmeyi en aza indirgemeye yönelik uygun duruşu bulmak için tarama yön-temiyle çalışıyorlar. Doğu Avustralya Spor Enstitüsünden bir grupsa, vücu-dun suda daha hızlı ilerlemesini gelişti-recek modeller bulmak için yüzücülerin vücutlarını tarıyor. Elbette bu yöntem yıldız sporcuların keşfini garanti etmi-yor. Yetenek, çeviklik, karar verme ve davranış da bunda çok büyük bir role sahip ve bunların ölçülmesi çok güç. Örneğin yüzmede, tanımı olmayan ''suy-la ilgili duygu" (aquatic feel) kalitesi çok önemli. Yüzme gibi birçok spora başarı şansının artması için erken yaş-larda başlanıyor ancak, bu yaşlardaki sporcuların vücutlarının nasıl gelişece-ğini önceden kestirebilmek çok zor.
Bununla birlikte, başarıya yakın at­letlerin saptanması, özellikle az nüfus­lu ülkeler için çok önem taşıyor, örne-ğin, Avustralya'da, geleceğin yıldız sporcularını çıkarmak üzere 10-19 yaş arasında yetenekli gençler havu-zunda 2,7 milyon genç bulunuyor. Bu sayı size fazla mı geldi? Peki ya, ABD'de aynı yaş grubundan oluşturu-lan havuzda 41,7 milyon, Çİn'deyse 228 milyon gencin olduğunu söyler-sek? Avustralya Spor Enstitüsü "yete-nek saptama" müdürü olan Jason Gul-bin, Avustralya gibi ülkelerde, sporcu havuzu küçük olduğu için, içlerinden bir kısmının yıldızlaşacağını beklemek gibi bir şansın olmadığını söylüyor. Geçtiğimiz eylül ayında Gulbin ve ar-kadaşları, 27 kadın sporcunun skele-ton sporundaki potansiyelini ölçmek için testler yaptılar. Teste katılan tüm kadınlar hızları ve kızağı itebilme güç-leri gibi, bilimadamlarının ivmelenebil-me, güç ve duruş özelliklerini gözlem-leyebildikleri özellikleri sayesinde se-çilmişler. Bu sporu seçmelerinin nede-niyse, çok yeni bir dal olması ve henüz birçok ülkenin en iyi olabilmenin for-mülünü bulamamış olmasıymış. Avus-tralya, 2006 Kış Olimpiyatları için bu dalda umutluyken, diğer ülkeler ben-zer programlar sayesinde 2010 Olimpi-yatları'nda iddialı olacaklarını söylü-yorlar.
Ainsworth C, "Built to Win", New Scientist, 30 Ekim 2004
Çeviri: Elif Yılmaz
Mart 2005 13 BİLİM ve TEKNİK
.. .
GİZLİ SİNYALLER
olunması durumunda bağı­şıklık sisteminin enfeksi­yonlarla daha kolay sava-şabilmesini sağlayan MHC genleri üzerinde yoğunla­şan ekip, farklı erkeklere ait terli tişörtlerin verildiği kadınlardan, hangilerinin kokularını çekici buldukla­rını söylemelerini istemiş. Bu denemenin sonucunda, kadınların tercihleri, kar­ma MHC geni taşıyan er­keklerin kokularından ya­na olmuş.
Kadınlar için cilt de
görülmüş. Simetri de, yine sağlıklı bir genetik yapının göstergesi.
Kadınların erkeklerde farkında olma­dan dikkat ettikleri bir diğer özellik de eller. Kadınlarda yüzük ve işaret par­maklarının boyu birbirine neredeyse ya­kınken, erkeklerde yüzük parmağı bi­raz daha uzun oluyor. Annenin gebelik süreci boyunca bebeğin karşı karşıya kaldığı testosteron miktarıyla doğru orantılı olarak ortaya çıkan ve ikincil eşeysel karakterlerden biri olarak ta­nımlanan bu özellik, erkeğin damarla­rında dolaşan testosteron miktarı konu­sunda da kadınlara fikir verebiliyor. Or­ta Lancashire Üniversitesi araştırmacıla­rından John Manning'in yürüttüğü bir araştırmada, kadınların, nedenini bil­meksizin yüzük parmakları işaret par­maklarından daha uzun olan erkeklerin ellerini daha "erkeksi" buldukları belir­tiliyor. Manning'in diğer çalışmalarının da doğruladığı üzere, yüzük parmağı daha uzun olan erkeklerin gerçekten de kanlarında daha yüksek testosteron seviyeleri görülüyor ve sperm sayımları da daha yüksek sonuçlar veriyor.
Peki ya erkekler? Erkekler kadınlar­da ne gibi ilginç özelliklerin peşine dü­şüyorlar? Yapılan çalışmalar, bir kadı­nın cinsel çekiciliğinin, aylık döngü-süyle birlikte değişim gösterdiğini des­tekliyor. Buna göre kadınlar, aylık döngülerinin ortasında, yani tam yu­murtlama zamanlarında erkeklerce da­ha çekici bulunuyorlar. Texas Üniversi-tesi'nde Devendra Singh ve Matthevv Bronstad tarafından, bu konuya ilişkin iki farklı araştırma yapılmış. İlk dene­melerinde, deneye katılan erkeklerden, aynı kadınların, ayın farklı zamanların­da giydikleri terli tişörtlerin kokuları arasında seçim yapmaları istenmiş. Bu deneyin sonucunda erkekler, kadınla­rın aylık döngülerinin ortasındayken giydikleri tişörtlerdeki kokuları daha çekici bulmuşlar.
İkinci denemedeyse, aylık döngüle­rinin ortalarında ve sonunda olmak üzere, yine aynı kadınların yüz fotoğ­rafları gösterilmiş. Bu denemede de er­keklerin seçimi yine doğurgan evrele­rinde olan kadınlardan yana olmuş.
"Secret Signals" New Scientist, 30 Ekim 2004
Çeviri: Deniz Candaş
Karşı cinsi çekici bulup bulmadığı-      önemli bir karar verme nedeni ve ka­mız konusunda karar verirken neler-      dınlar, kokularını beğendikleri erkek-den, hangi ipuçlarından etkileniyor ola-      lerin ciltlerini de sıklıkla çekici bulu-bileceğimizi hiç düşündünüz mü? Bu      yorlar. İngiltere'de bulunan Newcastle soruya verilebilecek genel geçer yanıt-      Üniversitesi araştırmacılarından Craig lar var: gözler, dudaklar, kalça, göğüs-      Roberts ve ekibinin yaptığı araştırma ler, vs.. Ancak iş yalnızca gözlerimizin      da, yine MHC genleri üzerinde olmuş, kararlarıyla bitmiyor. Araştırmacılar,      Ancak bu kez farklı bir özelliğe göre... bir kişinin dış görünümünün yanında      Craig ve ekibi, 50 kadından oluşan bir duyularımıza hitap eden diğer özellik-      gruba, 92 erkeğe ait yüz fotoğrafları lerinin de, o kişinin bizim için ne kadar      göstererek, içlerinden en çekici bul-uygun bir eş olduğuna karar verme-      duklarını seçmelerini istemiş. Bu dene­mizde rol oynadığını söylüyorlar. Hatta      menin sonucunda, kadınların daha bunun, onların genlerine "çaktırmadan      çok, karışık MHC geni taşıyan erkekle-bir göz atış" olduğu da düşünülüyor.         rin yüzlerini çekici buldukları görül-
Kadınlar ve erkekler arasında dik-      müş. Bir ufak deneme daha yapmaya kat edilen özellikler sıklıkla fark göste-      karar veren ekip, bu kez aynı kadınla-riyor. Erkekler genel olarak doğurgan-      ra, aynı erkeklerin yalnızca yanakların-lık göstergesi sayılan özelliklere sahip      dan bir bölüm göstererek deneyi tek-olan kadınları daha çekici bulurken,       rarlamış. Şaşırtıcı biçimde, kadınların kadınların tercihi "daha sağlam bir      yine karma MHC genlerine sahip er­gen seti"nden yana.                                 kekleri buldukları görülmüş.
Koku, çoğu kişi için bir çekicilik ya          Kadınların seçiciliği, cilt ya da koku da iticilik nedeni olabiliyor. Ancak, ka-      ile sınırlı değil. "Derin" bir ses tonu, dınlar genel olarak kokular konusunda      kadınların çok büyük bir yüzdesi tara-çok daha seçici. Öyle ki, bazı avantajlı      fından çok çekici bulunuyor. Araştır-genetik özellikleri olan erkekleri, koku-      macılar, derin bir ses tonunun, kadın­larından anlayabilecek kadar ileri gide-      lar tarafından "olgun, ağır, daha erkek-biliyorlar. New Mexico Üniversitesi çalı-      si bir cazibe ve olasılıkla daha kıllı bir şanlarından Randy Thornhill, vücut ko-      göğüs" anlamına yorulduğunu öne sü-kuları üzerinde yıllardır uğraş veren       rüyorlar. Bu konuda yapılan araştırma-bir uzman. Kadınların, genetik özellik-      ların ortaya çıkardığı gerçek sonuçsa leri diğerlerinden daha üstün ya da gen      bir hayli ilginç. Bir erkeğin sesi, onun seti diğerlerinden daha sağlıklı olan er-      vücudunun ne kadar simetrik olduğu kekleri kokularına göre ayırt edebildik-      konusunda ipucu veriyor! Kadınların lerini ortaya çıkarmak amacıyla yaptığı      tercih ettiği seslerin sahibi olan erkek-deneyde, Thornhill ve ekibi oldukça şa-      lerde yapılan vücut ölçümlerinde, bu şırtıcı sonuçlar elde etmiş. Özellikle      erkeklerin vücutlarının diğer adaylara farklı çeşitlerinin bir karışımına sahip      göre belirgin derecede simetrik olduğu
Bİ LİMveTEKNİ K 14 Mart 2005
RAKAMLARLA VÜCUDUMUZ