BİZİ BİZ YAPAN NEDİR? BİZİ KİM NASIL OLUŞTURDU?
Antik
Yunanlılar Tanrıların insanların kendilerini kilden şekillendirdiğine
inanırlardı. Vikingler ’de iki düşünce hâkimdi: Biri ateş diğeri buz. İkisi
birleştiğinde kıvılcımlar uçuştu ve ilk canlılar doğdu. Bilim insanları halen bu
asırlık muammayı çözmeye çalışıyor. Basit kimyasallar nasıl bir şekilde canlı
moleküle dönüştüler? Yaşamın gelişimi ile ilgili çok iyi teoriler var ama
yaşamın kökeni ile ilgili bir teoride anlaşamadı, bilim insanları. Cansız
kimyasalların karışımının kendilerini nasıl canlı bir şeye çevirdiklerini
araştırdılar.
Yaradılışımızın gizemini çözmek için evrimi
geriye sarmamız gerekiyor. Zamanda ve ilk canlıların meydana geldiği mekâna
doğru geri gitmemiz gerek. Güneş sistemimizde 4 milyar yıl öncesi. Bildiğimiz
güneş sisteminden çok daha farklı bir yerdi. Güneş genç bir yıldızdı. Bugün
olduğundan daha soğuktu. Dünya çok daha sıcaktı, sıcak kayaların erimesiyle
oluşmuş topun yeni katılaşmış haliydi. Kuyruklu yıldızlar ve büyük gök taşları
her tarafına savruluyordu. Dünyanın jeolojik tarihinde Hediyım
tarihi denilen dönemdi zamanlar ay, gökyüzünü kaplardı. Çünkü o zamanlar
dünyaya çok daha yakındı ama gökyüzünün kendisi de farklı görünürdü. Mavi
gökyüzünden ziyade kırmızı olmalıydı. Gök taşları ve kuyruklu yıldızlar
tarafından yanmıştı. Hediyım da okyanuslar da farklı görünüyordu.
Mavi ve temiz değillerdi. Koyu yeşil, demir mineralleriyle doluydu. Hediyım döneminden kalmış taşları bulmak neredeyse imkânsız.
Akıp giden lavların ve okyanusların
dibinde gömülü. Ama birkaç ender 4 milyar yaşında taşlar halen bulunmakta. Stefın, Grönland’ın yakınlarında bir tane buldu.Bu taşların
üzerinde bir dizi siyah nokta vardı.Bunlar eski karbon kalıntılarıydı.Karbonun
iki farklı biçimi vardır:Biri C12 çok bilinen diğeri de ender olan C13 ya da
ağır karbon.Normal jeolojik karbon birikintileri belirli oranda C12 ve C13
barındırır ama bu benekler değil. Stefın, gezegenimizin
4 milyar yıl önce Hediyım da yoğun bombardıman ile mücadele
ederken bile konuksever bir yaşam olduğunu kanıtlamak için bilgisayarda bir simülasyon
geliştirdi. Bu noktaların her biri dünyaya gelen yoğun bombardıman sırasında
gelen kuyruklu yıldız ve gök taşlarıydı. Stefın’ın
keşfi yaşamın kökeni için yer ve zaman belirlemiş olabilir ama hayatın nasıl
başladığıyla ilgili hiçbir şey söyleyemiyordu.
Dünya 4,5 milyar yıl önce eğer yeryüzüne
ayak başmış olsaydık lavlar bizi anında kül ederdi. Bu zehir kaynayan
cehennemde yaşam nasıl şekil buldu? 1953 yılında iki gözü kara kimyager bu
soruya yanıt bulmaya çalıştı. Stanley Miller ve Erıl Döli, doğumundan hemen
sonraki gezegenimizin simülasyonunu inceleyen deney tasarladılar. Sonuçlar o
kadar çığır açıcıydı ki deney saklanıldı. Buharlaşmakta olan bir okyanusu
temsilen candan bir kap var.Bu atmosfer bir cam kaba bağlı.Bu cam atmosfer
kapta elektrotlar var ve bu elektrotlara enerji boşalması uygulayarak yıldırım
simülasyonu oluşturdular.Bu klima sistemiyle atmosferden dışarı yoğunlaştırdığı
maddeler bu cam kabın içine geri gidiyor ve tekrar su kabına geri dönüyor.Bu
çözelti zehirli yüksek miktarda hidrojen siyanür içermekte ama bu kahverengi
çözelti aynı zamanda önemli bir şey içeriyordu.Zehirli kimyasalların arasında
aminoasitler.Aminoasitler,proteinleri inşa eden esas bloklar ve canlı şeyler
proteinlerle inşa olur.Kemiklerimizi,saçlarımızı ve derimizi inşa ederler.Bu
zamana kadar eski atmosferi organik bileşimlerle yaratmaya çalıştılar ama her
zaman başarısız oldular.
Jeck Jowstek, yaşamın en büyük sırlarından birini çözmeye çalışıyor.
İlk yaşam formları nasıl kendilerine bir duvar ördü? Bugünkü hücre zarları çok sert,
seçici bir yapıya sahip ama bu gelişmiş bir mekanizma gerektiriyor ki bu da ilk
hücrelerde bulunmuyordu. Jeck, ilhamını sabun
köpüğünde buldu. Sabun köpükleri yağ asidi denilen moleküllerden oluşuyordu. Bu
yağ asidi zarları evrimin en önemli işlerinden birini başarıyor. Kendi kendine
çoğalma ve bunu otomatik olarak yapıyorlar. Jeck, yaşamın
ilk hücre yapısının tarifini bulmuş olabilir ama gerçekten yaşayabilmeleri için
o hücrelerin bir hayati etkene ihtiyaçları var. Bu da genlerdir. Genler bir
hücreyi kendisinin kopyasıyla karşılaştıran hibritlerdir. Kimyager John Satırlen, DNA’nın nasıl oluştuğunu keşfetmeye çalışıyor.
Bilim adamları uzun süre RNA’nın, DNA’nın öncüsü olabileceğine inandılar.
RNA’da her blok aslında iki bölümden oluşuyor: Glikoz ve bir nükleer baz.
Kimyagerler nükleer baz yapabildiklerini gördüler ve o zaman fark ettiler ki
aslında glikoz da yapabilirler. Sonra bunları birleştirmeliyiz diye düşündüler
ve yıllarca denediler ama onları kimyasal olarak birleştiremediler.
Filisse, çamuru
kazarak gölge biyosfer arıyor ve bu çamurda bulabileceğimiz yaşam ben ve
sivrisinek kadar değişik mikrop olabilir diye düşünüyor. Yeni bir yere gittiği
zaman Münakresyi sütunu oluşturmak için örnekler alıyor.
Her türlü mikrobu yetiştirmek için toprak. Çamur örneğini alıp cam kavanoza
koyup ve camın önüne koyuyor. Münekresyi sütununda zamanla
gelişen çok güzel renkler görüyor. Renklerin gelişimi sütunda yaşamakta olan
farklı türdeki mikropları gösteriyor. Her türlü mikrop yaşayabilmek için
belirli elementlere ihtiyaç duyar. Bazıları güneş ışığıyla beslenir bazıları
karbonla bazıları da sülfürle. Âmâ Felisse’nin
2009’da aldığı bir çamur örneği tahmin edebileceğinden çok daha değişik
mikroplar ortaya çıkardı. Dünyanın herhangi bir yerinden daha zehirli bir
yerden geldi. Kaliforniya Mono Gölü.Bu gölde çok yüksek miktarda arsenik var.Birçok
organizma için arsenik zehirlidir.
Yaşamın kökenini bulmak için yapılan
bilimsel araştırmalar hiç beklenmedik bir şey ortaya çıkardı. Birden çok yaşam
formu olabilir. Gezegen bilimcisi Ben Vays, laboratuvarında
başka bir gezegene ait parçalar barındırıyor. Mars’tan dünyaya yolculuk etmiş taşlar.
Bizim marslı olduğumuz ihtimalini düşünüyor. Bilim insanları o zamanlardan
kalma marslı bir taş buldu. Adı ALH84001,0.Bu taş marsın yüzeyinde şekillenmiş
ve sonra gezegenden koparılmış marslı bir gök taşı. Bu taş Antarktika’da bulundu.
Taşın içerisindeki küçük solucanımsı canlılar ALH84001,0 uluslararası üne kavuşturdu.
İddialara göre bunlar, marslı mikropların fosilleşmiş haliydi. Ben, bu taşın
üzerinde halen yaşam kalıntılarının olabileceğini düşünüyor. Çünkü taş, manyetik.
Marsta manyetik alan olduğunu söylüyor. Manyetik alansız bir gezegen güneş
ışınından ve güneşin yoğun parçacık akıntısından korunamaz. Mars, dünyanın yarı
boyutunda olduğu için erimiş bir lav kütlesiyle dünyadan çok daha çabuk soğumuş
olabilir. Mars yavaşça soğuyup yaşamı destekleme özelliğini kaybederken son
marslılar bizim daha sıcak ve nemli gezegenimize sıçramış olabilirler.
Aşağıdaki Soruların
Cevapları Filmin Ayrıntılarında Vardır.
1-Antik Yunanlılar canlılığın nasıl
şekillendiğine inanırlardı?
2-Vikinglerde hâkim olan iki
düşünceyi yazınız?
3-Bilim insanları yaşamın kökeni ile
ilgili bir teoride anlaşabildiler mi?
4-Dört milyar yıl önce güneş ve dünya
nasıldı?
5-Dünyanın jeolojik tarihinde Hediyım tarihi denilen dönemi anlatınız?
6-Stefın, Hediyım’a
gidiyor ve yaşam belirtilerini anlamaya çalışıyor. Bu belirtiler nelerdir?
7-Stanley Miller ve Erıl Döli’nin tasarladıkları
deneyi açıklayınız?
8-Kuyruklu yıldız dünyamıza
yanlamasına çarptığı zaman ilkel gezegenimize neler bırakıyor?
9-Yağ asidi zarları evrimin hangi önemli
işlerinden birini başarıyor?
10-Bilim insanları önceleri RNA ile DNA
arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendirmişlerdir?
11-Bilim insanları zamanında glikoz ve nükleer
bazı kimyasal olarak birleştirebildiler mi?
12-Münakresyi sütunu nedir?
13-Felisse, Mono Gölündeki deneyinde
neler buldu?
14-Bilim insanları marstan gelen taşı
nerede bulmuştur ve bu taşın adı nedir?
15-ALH84001,0 ‘ı uluslararası üne
kavuşturan özelliği nedir?
16-Manyetik alanın canlılık için önemi
nedir?
CANAN
BİRKAN
EĞİTİM FAKÜLTESİ FEN BİLGİSİ ÖĞRETMENLİĞİ 4.SINIF