Yaklaşık 3,8 milyar yıl önce büyük ıslak kaya parçaları üzerinde tuhaf ve gizemli bir olay meydana geldi. Cansız maddeler yaşama dönüştü. Ondan sonra hiç bir şey aynı olmadı. Peki, bu olaylar nasıl gerçekleşti? Dünyada yaşam nasıl başladı?
Yaşayan, hisseden, düşünen yaratıkların inorganik maddeden nasıl ortaya çıktığı sorunu kadar muazzam önem taşıyan başka bir konu yoktur. Bu bilmece eski zamanlardan beri insan aklını meşgul etmiş. Bu soruya çeşitli tarzlarda yanıtlar verilmiştir. En geniş anlamda üç eğilimi ayırt edebiliriz:
1. teori: İnsanlar da dâhil tüm yaşamı Tanrı yarattı.
2. teori: Yaşam inorganik maddeden kendiliğinden oluşumla ortaya çıktı, tıpkı kurtçukların çürüyen etten ya da farelerin buğday yığınından oluşması gibi.
3. teori: Yaşam dünyaya çarpan bir göktaşıyla dış uzaydan geldi ve sonra da gelişti.
Tüm tek tanrılı inançlarda olduğu gibi insanlar dünyanın Tanrı tarafından yaratıldığını ve tekrar O’nun son vereceği görüşündedir. Fakat bu görüş bilim adamları tarafından kabul görülmemektedir. Bilim adamları daha çok diğer iki görüş üzerinde durmaktadır.
İnorganikten organiğe dönüşüm, göreceli olarak yakın tarihli bir görüştür. Kendiliğinden oluşum teorisi ise –yani yaşamın bir hiçlikten kaynaklandığı görüşü– aksine uzun bir geçmişe sahiptir. Kendiliğinden oluşum Antik Yunan yazmalarında mevcuttur. Kendiliğinden oluşumu doğaüstü bir nitelikle bezeyen, ardından da ortaçağ bilim kültürünün temelini belirleyen ve insanların zihinlerine yüzyıllarca hükmeden, Platon’un idealist görüşüydü.’’Maddede hayat yoktur, hayat ona aşılanır’’. Mikrobiyolojinin babası olan Fransız bilimci Louis Pasteur, birçok deneyden sonra kendiliğinden oluşum teorisini gözden düşürdü. “Yaşam yalnızca yaşamdan kaynaklanmış olabilir” dedi Pasteur. Pasteur’in buluşları, kendiliğinden oluşumun Ortodoks kavranılışına ezici bir darbe indirdi. Pasteur’ün deneyi kısaca, balon ojelerde kaynatılan et sularının açıkta bırakıldığında ve kapalı tutulduğunda neler olacağının gözlenmesidir. Deney sonucunda, kapalı tutulan kaynatılmış et sularında hiçbir organizmanın ortaya çıkmadığı görülmüştür. Pasteur’ün bu çalışmaları sonucu, kendiliğinden oluşma fikri tamamıyla elenmiştir. Fakat “ilk organizma nasıl oluştu?” sorusu bu fikrin yerini doldurmuştur. İlk dediğimiz canlılarda, canlılardan ürediyse o zaman ilk olamazlardı. Biyologlar bu konuda fazlasıyla deney yapmakta ve pek çok görüş ortaya atmaktadırlar. Bu deneylerden en önemlisi Miller-Uray deneyidir. Miller-Uray deneyinin önemi, organik moleküllerin doğal bir şekilde sentezlenebileceğini gösterip bu tarz araştırmalara yol açmasıdır. Yapılan bu deneyde atmosfer olarak su, hidrojen, metan ve amonyak kullanılmıştı. Sonuç olarak deney düzeneğinde, çeşitli aminoasitler ve günümüzde yaşayan organizmalarda bulunan diğer organik bileşikler elde edildi. . Balkıda günümüzde en çok yalanlanmaya çalışılan deney bu deneydir. Çünkü bu deney ilkel dünya atmosferinin şartlarıyla uyuşmuyordu. Deneyin içerisinde oksijen yok. Hâlbuki bahsedilen dönemde oksijen vardı. Çünkü o döneme ait olduğu düşünülen okside olmuş jeolojik kayalar var günümüzde. O yüzden yeni bilgilerle benzer deneyleri tekrarlıyorlar.
Yaşamın kökeninin akılcı bir açıklaması için uzayda yolculuğa gerek yok. Yaşamın kökenleri, üç buçuk milyar yıl boyunca çok özel koşullar altında bizzat kendi gezegenimiz üzerindeki doğada işleyen süreçlerde bulunabilir. Bu süreç artık yinelenemez. Çünkü bu tür organizmaların kaderi onları çabucak yok edecek olan mevcut yaşam formlarına bağlı olacaktır. Yaşam ancak hayatın varılmadığı ve çok az oksijenin bulunduğu bir gezegende ortaya çıkabilirdi. Çünkü oksijen, yaşamı oluşturmak için gerekli kimyasallarla birleşerek onları parçalayacaktır. Peki, bu oksijen nasıl oluştu? O zamanda yeryüzünde çeşitli tek hücreliler bulunmaktaydı. Bu tek hücreliler zamanla güneş enerjisinin ısısını ve enerjisini artırınca dış dünyaya oksijen vermeye başladılar. Böylece dünya bol oksijenli bir hale gelmiştir. Yaşamın oluşum sürecinde, dünyanın atmosferi esasen metan, amonyak ve su buharından oluşuyordu. Laboratuarlar da gerçekleştirilen deneyler, su, amonyak, metan ve hidrojen karışımının morötesi radyasyona tâbi tutulduğunda iki basit amino grup asidi ve az miktarda daha karmaşık aminoasitleri ürettiğini göstermiştir. 1960’ların sonunda, uzaydaki gaz bulutlarında karmaşık moleküller bulunmuştur. Bu nedenle dünyanın oluşumunun çok erken aşamalarında, yaşamın veya yaşama yakın bir şeylerin ortaya çıkması için gerekli elementlerin aminoasitler biçiminde zaten var olması bile mümkündür. Dahası yeni deneyler, tüm yaşamın temeli olan proteinlerin ve nükleik asitlerin başlangıçta var olan “çorba” içinde gerçekleşen normal kimyasal ve fiziksel değişimlerden ortaya çıkmış olabileceğini her türlü şüphenin ötesinde ispat etmiştir.
Eğer yaşamın kökenini araştırıyorsanız bakmanız gereken mineral kil mineralidir. Yaşam ne zaman ve nasıl başlamış olursa olsun aynı mineraller üzerinden başlamıştır. Sonuç olarak, canlılığın ilk ortaya çıkışı halen gizemini korumaktadır. Fakat çalışmalar artarak devam etmektedir.
Yaklaşık 4 milyar yıl önce
büyük , ıslak kaya parçaları üzerinde tuhaf ve gizemli bir olay meydana
geldi.Cansız maddeler yaşama dönüştü.Ondan sonra hiç bir şey aynı olmadı.Yaşam
kadar karmaşık bir şey ortaya çıktı ? yer yüzünün derinlerinde mi ? ortaya
çıktı. Yaşam nasıl başladı ?insan oğlu bu esrarengiz gizemi çözmeye çalışıyor.
Resmin tamamını görmek için pek çok parçanın bir araya gelmesi gerekir.uzun bir
iş insan oğlu bu bulmacayı çözmek için bu işle uğraşı yaşamın kökeni zor bir
soru. Araştırmalar sonucu çok önemli bilgiler elde ediyoruz.bunları kullanarak
kendi kökenimizin başlangıcını bulmak mümkün.yaşamın kökenini sorarsak; neden
buradayız? Neden zürafalar farikada demek mümkün? Yaşamın başlangıcı olduğunu
açıklaya bilir. Dini inanışlar aslında
neden burada olduğumuzu ve görevimizin ne olduğunu açıklaya bilir. Dini
inanışlar aslında neden burada olduğumuzu dile getirmiştir. Ancak bu
soru bilimsel bir sorudan çok daha büyük bir sorudur. Yaşamın doğası bizi ezen
ve meraklandırarak üzerinde yaşamamızı sağlayan bütün farklıkları kapsar.
Tanrı için düşünürüz. Ancak bu bir gizemdir.bu gerçek gizemdir. Bilim
çok başarılıdır. Bu başarısını alçak gönüllülüğüyle her soruyu sormaya cesaret
etmeyerek sağlıyor. Ancak şu soru sorulmalı. Neden dünya bu şekilde. Neden
evren güzeldir. Dini inançlar bunlara cevap verebilir.bu yanıtlar kesin olmasa
da ikna edici olur. Kavrayış sürecinin bir parçası olarak dinin cevaplarına
eşlik etmeyi gerektirir. Ancak hangi doğruyu bilmeyiz.bu bağlamda araştırmaları
sıklaştırmalıyız. Günümüzde kendini keşfediş cansız varlıklarının birleşip
canlıları oluşturduğu. Ama asıl soru ‘ne,kim ve ne zaman ve nerde.’Eğer
elinizde su, ışık ve bazı materyaller varsa yaşamın kökenini oluşturan kimyasal
sahneyi kurdunuz demektir. Bazıları yaşamın okyanusun dibinde termal basınçlar
altında şekillendiğini düşünebilir.
Eğer yaşamın kökenini inceliyorsanız bakmanız gereken mineral kil
mineralidir.Rekabet halindeki bilim adamları bir ortak noktada buluşa
bildiler.bunlar yaşamı oluşturan minerallerin ne olduğudur.
Yaşam ne zaman ve nasıl başlamış olursa olsun aynı mineraller üzerinden
başlamıştır.Elementler aslında atomdan yani her şeyi onlar oluşturur.bu fikir
Aristo’ya kadar ulaşır.
Yunanlılar dönemi biyoloji otoriteleri olarak kabul edildiğinden
söyledikleri her şey kabul edildi.bunlar özü kabul etmiştir.özün bütün kainatı
oluşturduğu biliyorlardı.Bilinen elementlerden yalnızca küçük bir kısmına
yaşamak ihtiyaç duyarız.Bunlar fabrikaya gönderilen ham medde yaşamın kendiside
fabrikadır.
Burası yaşam anonim şirketinde ilk gün yeri kesin fabrikası. Burada
yaşam üretiliyor burada bir kısmı atılır ve bileşikler oluşturur.
Karşımıza en önemli olarak
karbon çıkmaktadır. Karbon her elementle hatta kendi otomun dan oluşmuş
bileşiklere dahi bağlanabilir. Bu da karbonu yaşam için vazgeçilmez yapar.
Kimyasal süreçlerin başlaması için yüksek bir enerji olması gerekir.Eğer yeteri
kadar elementi karşılaştırabilirseniz dünyanın başlangıcındaki organik
yapıların tamamını elde edebilirsiniz.
Amino asitlerin bağı güçlü
olduğunda proton çok sağlamdır.
Yaşam ard arda gerçekleşen kimyasal aşamalardır.Bunlar aşamadır.
‘zar,metabolizma ve genetik’ bunlar bir araya geldiğinde yaşam gerçekleşir. Bunlar burada bir araya
getirilerek canlı hücreler oluşturulur.Üremek, gelişmek sadece canlıların
tepkilerdir. Peki cansızlar bu özellikleri nasıl kazanıyor.Bu hızlı geçiş yaşamın
en büyük gizemi. Bilim insanları elementler gibi hammaddelerin bir araya
gelerek yaşamı yarattığını kabul ediyor.
Uzayın nasıl oluştuğu açıklanabilir. Yaşamın nasıl açığa çıktığı
açıklanabilir. Bunlar bilimsel açıdan ilginçtir.Burada her kum tanesi su ile
etkilenir ve belirmeye en iyi örnek bilinçtir. Belirme doğa kanunlarını bir
sonucudur.Canlı varlıkların oluşması belirlemenin bir üründür. Yıldız ve
gezegenlerin oluşması gibi.Yaşam 3,8 milyar yıl önce oluştur. Atmosferde O2
yoktur. Yer yüzü erimişti. Bundan sonra yaşam başladı.
Gelişiyor ve inanılmaz biçimde oluşur ’Tuzlu Su Sinekleri ‘.
Aşağıdaki Soruların Cevabı Filmin Ayrıntılarında Bulunmaktadır.
19. Yaşam bir minarelin
elektriksel yüzeyde mi gerçekleşti?
20. Neden yaşamın
kökenine bakmak için kil minareline akmalıyız?
21 Canlılar hangi
temel malzemeden oluşur?
22. Yunanlılar hangi elementleri
kabul etmiştir?
23. Yaşam için hangi
elementler gereklidir?
24. Doğada kaç çeşit
organik bileşik vardır?
25.Doğal bir organik
bileşik yapay olarak nasıl üretilir?
26 . Yer yüzündeki
enerjinin konağı nedir?
27. Enerji canlıyı
cansızdan nasıl medya getirir?
28. Yaşamı oluşturan
kimyasal aşamalar nedir?
29. Canlı hücre nasıl
oluşturulur?
30. Elementler bir
araya gelerek yaşamı nasıl yaratmıştır?
31. Belirme nedir?
32. Ekistromofil nedir?
35 Emine UĞUR, FEN
BİLGİSİ-4 2009
08 Zehra KUT
29 HALİT KIRIKTAŞ
03 HAKAN
YILDIRIM