AŞKIN ÜLKEMİZDEKİ BİLİMSEL AÇIKLAMASI
Aşk insanlık tarihi
kadar eski bir kavramdır. Ülkemizde ve dünya da bir çok
bilim adamı aşkın tanımını yapmaya çalışmıştır. Aşk bazı sosyologlara göre
duygusallıkla taçlandırılmış cinsellik iken bazılarına göre aşk insanı yaşatan
ve yaşama bağlayan bir olgudur. Bir müzisyene göre ise sevginin en büyük
icraatıdır, sevginin en büyük zirvesidir.
Aşkı yaşayan bazı
çiftlere göre ise otobüse çarpması gibi aniden gerçekleşen ve bir anda insanı
adeta dibe batırıp tekrar yüzeye çıkartan bir duygudur. Bazı sosyologlar aşkın
kesin bir tanımının yapılamayacağını söylerken bazı ilişki uzmanlarına göre aşk
iki çarpı iki eşittir dört olacak kadar kolay tanımlanacak bir kavramdır. Aşk
kelimesinin anlamı ise farsça sarmaşık kelimesinden geliyor yani dolanan,sarılan,kopamayan anlamındadır.
Geçmişte aşkın gözle görülemeyen varlığı somut
delillerle ortay konamayan bir kavram olduğu düşünülüyordu ancak günümüzde
görülebilen ve şiddeti ölçülebilen bir kimyasal olaydır. Nörofizyolog
Dr.Sabri Derman’a göre ise aşk bir insanın bir başka insana
bağlanması, onu elde etmek istemesi onu elde etmesi ile ilgili pek çok karmaşık
sürecin iç içe geçmesinden oluşur. Psikiyatri uzmanlarına göre ise sevmek aşık
olmak gibi duygusal süreçler kesinlikle kalple değil beyinde korteks
tabakasıyla ilgilidir.Duyguların kalpte olması
mantığın beyinde olması halk arasına mecazi anlamda yanlış yerleşmiş bir
kavramdır.Aşk kalpten gelmez beynin alın ve şakak bölgeleriyle ilgilidir.Ayrıca
psikiyatri uzmanları F- MR sonuçlarına göre aşkın beynin ortasına sıcak bir
lekeye benzediğini gözlemlemişlerdir.
Aşk ilk başta bireysel bir olay gibi görünse
de aslında tüm toplumla ilgili bir olaydır.Kültürel
kodlarla ve toplumsal tarihle yakından ilgili bir olaydır.Sosyologlar aşkın
toplumla çok yakından ilişkili olduğuna vurgu yaparken hormonların rolünü de
inkar etmiyorlar çünkü aşk bazı hormonların salgılanmasıyla ilgili fizyolojik
süreçleri de içeriyor.Tıbba göre aşkın sorumlusu ‘’feromon’’
adı verilen kimyasal maddelerdir.Feromonlar
hayvanlarda ve insanlarda burunda ve kafada bulunan; kendine özgü reseptörle
uyumlu hormonlardır.Ancak feromonlar bizim burnumuzla
kokusunu alacağımız parfüm gibi bir madde değildir.Ayrıca feromonlar
her insanda farklı farklıdır.
Geçmiş yüzyıllarda bilim adamları aşk
konusuyla fazla ilgilenmeyip filozoflara bırakmıştır.Ancak
son yıllarda psikoloji ve nörokimya gibi uygulamalı
bilim dalları insan cazibesi ve romantik aşk konusunu inceleme alanına
almıştır.
Sinirsel iletimde görev
alan dopamin ve nöroepinefrin gibi maddeler aşkın
kimyasıyla yakından ilgilidir. Örneğin dopamin
hormonu uyku kaçırır,unutkanlaştırır ve iştahı keser.Nöroepinefrin ise kalp çarpıntısına neden olur.Bütün bu
sayılan olaylar aşık olana insanlarda görülen tipik davranış ve bulgulardır.
Günümüzde araştırmacılar da dahil birçok insan aşkların eski devirlerdeki gibi
olmadığını eski dönemdeki aşıkların daha samimi gerçek birer aşık olduğunu
düşünüyor çünkü eski devirde tutkuyu yaşatan bir uzaklık vardı ve ayrıca
insanlar daha samimi daha yardımsever ve daha paylaşımcıydı.
Felsefe sosyoloji psikoloji gibi birçok bilim
dalı tıptan önce aşkın sırrını çözmüştür çünkü aşk üzerine düşünmek kısaca
yaşam üzerine düşünmektir.
Günümüzde bir çok insan eski
dönemdeki aşkları aramıyor çünkü samimi bir aşkın bu devirde olamayacağını olsa
bile çok kısa süreceğine kendine inandırmıştır. Yeşilçam sinemasında da ve
müzik dünyasında aşk konulu filmler ve aşk konulu filmler hep imkansız aşk ve kavuşamayan sevgililer üzerine kurgulanmış
ve yazılmıştır.
Bazı sosyolog ve
düşünürler aşkı toplumsal hareketlere benzetmiştir ancak tek fark şudur ki
aşkta iki kişi ortak bir coşku yaşar ve bu coşku eylemlere dönüşür toplumsal
olaylarda ise ikiden fazla kişi bu coşkuyu yaşar.
İki ayrı dünyanın bir araya gelmesi korkunç
bir karşıtlığı kendiliğinden meydan getirir aşkın düşmanlık duyguları taşıması
ve bir anlamda kine benzemesi buradan kaynaklanmaktadır ayrıca aşk aniden
gerçekleştiği ve tuhaf davranışlara da neden olduğu için en çok deliliğe
benzetilmektedir.
Aşkın tıbbi boyutuna dönersek burada aşka
neden olduğu düşünülen başka bir hormon da serotonindir.
Serotonin; iştah, yemek yeme susama ve uyku gibi
süreçlerle yakından ilişkilidir. Aşık olan kişilerde serotonin hormonu düzeyinde ciddi düşme gerçekleşmektedir. Sürekli
sevgilisini düşünen kişi obsesif kompulsif
bozukluk hastası gibi kendini aynı davranışı tekrarlamaktan alıkoyamaz. Platonik
aşıkların nerdeyse tamamı saplantılı duyguların
esiridir ve bu yönüyle aşk bir hastalığa da benzetilmektedir. Buna takıntı
hastalığı diyenler de vardır.
Aşk gücünü büyük oranda cinsel dürtülerden
alır ve cinselliğin olmadığı bir aşk hastalıklı bir aşk olarak
tanımlanmaktadır. Aşktaki tutku cinsel tutkudur ayrıca aşk her zaman uyumlu
olmak manasına gelmez çoğu zaman çatışmalara da neden olmaktadır çünkü her ne
kadar birbirlerini çok sevseler de iki farklı kişilik yan yana gelmektedir.
Bir diğer önemli konu ise
aşkın bitip bitmemesidir .Bilim aşkın bir sonraki
safhasının sevgi hormonu denilen oxitosin hormonuyla
başladığını söyler.Oxitosin sarılma kucaklaşma ve
güvenin kimyasalıdır.Bu evrede insanlar aşıklarından değil ruh eşlerinden söz
eder.
Uzun zaman bir arada
yaşayıp birbirine alışan çiftlerde oxitosin ve prolaktin seviyesi artışı klinik olarak gözlemlenmiştir.
Evli çiftler ilk günlerin heyecanını kaybetse de birbirleriyle daha ılımlı ve
uyumlu hale geliyor birbirlerinin görüntüsüne alışıyor.
Aşk her ne kadar uluslar
arası bir dil ise de bizim toplumumuzda başka dillerde var olmayan vuslat
kavramı vardır ve kavuşulmayan aşklar karasevdalar aşkın tam karşılığı olarak
toplumumuzda görülmüştür. Ayrıca aşk bir seçim işi değil aniden gerçekleşen
insanı sürükleyen,zorlayan bir olaydır.İnsanın iradesi
dışında gerçekleşir ve çoğu zaman gerçekleşmesi imkansız ilişkilerin peşinden
koşulur.
Aşkın geride bıraktığı
nerdeyse hiçbir izi eseri yoktur ancak edebiyat müzik resim ve heykeltıraşlık
bunun dışındadır.Geçmiş yüzyıllarda yaşayan insanların
eserlerinde aşk konusu işlenmese biz onların neler hissetiğini,eskiden
nasıl aşklar yaşandığını onların mutluluk ve sevinçlerini asla bilemezdik.Aşkı
tüm boyutlarıyla doğru anlayan kişi bizim edebiyatımızda Karacaoğlandır.
Karacaoğlan modern boyutlarda bir düşünürün kavrayacağı şekilde aşkı kavramıştır.Ayrıca yakın dönem şair ve yazarlarından Orhan
Veli,Metin Eroğlu,Can Yücel gibi isimler aşkı mizahla
birleştirmiş aşka ironiyi de karıştırarak aşkı anlatmıştır.Bütün çağdaş
şairlerimizde aşkla toplumun bir birleşimi vardır.
Aşkın farklı aşamaları olduğunu ilk kez eski
Yunanlılar bulmuştur.Aşkın zenginliğini 4 farklı
sözcükle ifade etmişler anne babaya duyulan aşk Storge
arkadaşa duyulan bağlılık Filia tensel tutku için
Eros ve tinsel aşk için Agape olarak
adlandırmışlardır.Tensel aşkın zamanla kayıp mı olduğu yoksa tinsel aşka mı
dönüştüğü yüzyıllardır cevabı en çok merak edilen edilen
sorulardan biridir.
Aşık olup birlikte
yaşayan insanlar veya evlenenler zamanla ilk günkü heyecanlı hallerini ve
çocuksu davranışlarını kaybederler. Çiftlere göre bunun nedeni birbirine
alışmak veya günlük koşuşturmalar olabilir ancak kimyagerlere göre göre bu davranışın nedeni aşkın sevgiye dönüşmesi sevgi
hormonu denilen endorfinin seviyesinin artması olabilir.Yine nörofizyologlara
göre ‘’evlilik aşkı öldürmez’’ ancak fizyolojik olarak bakılırsa bunun sebebi testoteron seviyesindeki düşüştür.Yani kişi kendine bir eş
bulmuş ve çocuk sahibi olmuştur artık aşkın pek bir fonksiyonu yoktur.
Aşkın kendisi kadar eski bir olay ise aldatmadır.
Aldatmanın da altında yatan nedenler arasında biyolojik süreçler de vardır. Yurtdışındaki bilim adamları
kısa sürelide olsa aşk yaşadıktan sonra aldatan insanlarda testoteron
ve türevlerinin seviyesinin yüksek kaldığını ve bu nedenle kişilerin yeni bir
eş aradığını gözlemlemiştir.Yine yurtdışındaki bilim
adamlarının yaptığı çalışmalara göre erkekler polygamiye
(çok eşlilik) kadınlar ise semi-monagamiye yatkın.Yani kadınlar bir erkekten ayrıldıktan
sonra bir başka erkekle aşk yaşamaya yatkın.Ayrıca polygam
aşk yoktur monogam aşk vardır ayni bir insan aynı anda sadece bir kişiye aşık
olabilir.Ayrıca günümüzdeki aldatmalar tüketim toplumu olmak ile de alakalıdır ve insanlar hep daha fazlasını
istemektedir.Yine günümüzdeki kapitalist anlayış da insanları her şeyin
yenisini aramaya yöneltmektedir.
Günümüzde ise aşk manasını yitirmiş
durumda çünkü magazin kültürü ile beslenen televizyon programları insanlara
ayda bir sevgili değiştiren sözde sanatçıları örnek olarak gösteriyor ve en ufak
yakınlaşmanın adı aşk oluyor. Gençler birbirine sarılıyor ama karşıdakine niye
sarıldığını bilmiyor.
Aşağıdaki
Soruların Cevapları Filmin Ayrıntılarında Vardır
1-Aşk
nedir? Aşkın tam bir tanımı yapılabilir mi?
2-Aşk
gözlemlenebilen bir olay mıdır?
3-Aşkın
kelime anlamı nedir?
4-İnsan aşkı
kalbinde mi yaşar beyninde mi yaşar?
5-Aşk sadece
bireyle mi ilişkilidir?
6-Aşk ile ilgilenen bilim dalları var mıdır?
7-Aşkın belirtileri veya
bulguları var mıdır?
8-Eski devirde yaşanan
aşklar ile günümüzdeki aşklar arasında fark var mıdır?
9-Aşk başka duygulara
benzer mi?
10-Aşka neden olan
biyolojik faktörler var mıdır?
11-Toplumumuzdaki aşk
kavramı ile yabancı toplumların aşk anlayışı aynı mıdır?
12-Aşkın izleri var
mıdır? Varsa nelerde görülür?
13-Aşkın safhaları var mıdır?
14-Aşk zamanla biter mi?
15-Aldatmanın nedenleri
nelerdir?
16-Kadınların aldatma
nedenleri ile erkeklerin aldatma nedenleri aynımıdır?
17-Günümüzde ülkemizdeki
gençler aşkı nasıl yaşıyor?
Osman
Serkan ZİNCİR
FEN BİLGİSİ ÖĞRETMENLİĞİ 4.SINIF
8010004008